Pandeminin başından beri birçok kişi farklı kimliklerini tek bir odaya sığdırmak durumunda kaldı. Üniversite öğrencileri olarak bizler de yeni benliklerimizle eski evlerimize döndük çoğunlukla. Boğaziçi öğrencisi olmak ise bize tam bu çatışmanın ortasında uzaktan bir direnişi deneyimlemeyi getirdi. Sadece fiziksel olarak uzaktık ama aslında hepimiz oradaydık.
Kayyum rektör atamasına dair kararı odamda ders çalışırken okudum ve telefonu kenara bırakarak gayet emin bir şekilde şöyle düşündüm: Tanıdığım hiç kimse buna sessiz kalmayacaktır. Bir sonraki telefonu elime alışımda tam da tahmin ettiğim gibi olduğunu gördüm. Sosyal medyada çoktan eylemlilik başlamış, bölümler kendi içlerinde örgütlenmiş ve 4 Ocak eylem çağrısı yapılmıştı. Eylemlerin ilk haftasını gün boyunca canlı yayınlar izleyerek takip ettik. Meydandaki arkadaşlarımızla beraber heyecanlandık, polis şiddetini izlediğimiz zamanlarda onlar için endişenlendik. Kendi oluşumlarımız içinde çeşitli online yöntemleri kullanarak protestolara uzaktan destek veriyorduk. Direnişimiz çok dinamik ve barışçıldı. Kendi evimde, kendi şehrimde bir Boğaziçi öğrencisi olmaktan gurur duyuyordum.
Protestolar ilk başladığında büyük bir kesim tarafından destek bulduğumuzu hissediyordum. Direnişimiz her zaman barışçıl olmaya devam etti. Fakat söylem ve taleplerimiz kesinliğini korumaya devam etti. Bu direnişin kendi hak ve özgürlük sınırlarının çok daha ötesini savunduğunu fark eden bir kesim bize sırtını döndü. Halihazırdaki asimetrik güç ilişkisi bu durum başta LGBTİ+lar olmak üzere birçok bileşenimize yönelik nefret söylemi ve polis şiddetiyle sonuçlandı. Aslında bu nokta bazı çizgilerin belirginleştiği yerdi benim için. Boğaziçi’ne gidişimi birkaç yıl önce gururla, güle oynaya karşılayan insanlar bugün benliğimizi dolu dizgin ortaya çıkardığımız ve onların normlarından uzaklaştığımız için bize hakaretler yağdırıyor ve terörist olmakla itham ediyorlardı. 1 Şubatta 51 arkadaşım kampüsümüzün ortasında gözaltına alındığında hissettiklerimizi ve bu şiddeti hiç unutmayacağım. Siyasilerin ve toplumun bize karşı duyduğu nefreti hiç unutmayacağım. “Araya karışan terörist gruplar gözaltına alınmış ya” söylemlerine karşı konuştuğum herkese bizim gözaltına alındığımızı haykırdım sürekli. Okula ilk başladığımda asla hayal edemezdim Boğaziçili olmanın sokakta bana bir tehdit yaratabileceğini. 1 Şubat haftası İstanbul’a gitmeye karar vermiştim ve sürekli sorguluyordum nereye gidiyor oluşumu. Yıllarca özgür ve rahat hissettiğim bir mekan şimdi bana savaş alanı gibi hissettiriyordu uzaktan. Yolculuğum boyunca kendimi güvende hissedebilmek için Boğaziçi öğrencisi olduğumu gösterebilecek her şeyimi bavulumun diplerine sakladım.
İstanbul’a geldiğimde içimi burkan bir polis ablukasıyla karşılaştım fakat bulduğum topluluk bana güvende hissettiriyordu. Karşımda eziyete beraberce, yaratıcılıkla direnen bir topluluk vardı. İlk tencere tava eylemimi arkadaşımın yaşadığı bir gecekondunun çatı katında Boğaz Köprüsü’nü izleyerek katıldım. Benim için duygusal ve düşünsel anlamı yoğun olan bir andı, ne kadar kalabalık olduğumuzu fiziksel olarak ilk defa hissetmiştim.
Bugün bakınca direniş sürecinin hem Boğaziçi, hem diğer üniversiteler, hem de genel olarak toplu yaşam alanlarında yeni diyaloglar başlatmak için çok önemli bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu süreç zaten demokrasi, üniversite özerkliği ve akademik özgürlük tartışmalarını fitilledi fakat bu tartışmaların çok daha kapsayıcı ve derin yürütülmesi gerekiyor. Zaman zaman hem içeride hem dışarıda direniş “makbul” vatandaşın direnişine döndürülmek istendi. Fakat bu direniş bütün ötekilerin ve bütün “sapmışların” direnişi (olmalı). En ortak ve temel talebimiz kayyumun istifa etmesi ve üniversite idaresinin demokratik yöntemlerle belirlenmesi. Ancak tek talebimiz bu değil. Bu talep için yürütülen direniş içerisinde bir grubu susturur, baskılar veya dışlarsak var olan hiyerarşileri güçlendirmiş ve yeni ayrımcılıklar üretmiş oluruz. Bu direniş bütün bunları haykırmak için bir alan, saklamak için değil.
Yani biz:
Kayyum rektör istemiyoruz.
Cinsiyetçi rektör istemiyoruz.
Irkçı rektör istemiyoruz.
Sağlamcı rektör istemiyoruz.
Homofobik rektör istemiyoruz.
Transfobik rektör istemiyoruz.
Burada yazmayı atlamış olabileceğim herhangi bir ayrımcılığı meşru gören bir rektör istemiyoruz.
Merve Deniz Paker
Görsel: https://twitter.com/anxiety2539/status/1346893682797146114?s=21