Biz Kalacağız

Yeni yılla birlikte kimi sorunun çözüleceğini, kimisinin üzerimizdeki olumsuz etkilerini azaltacağını umarken yılın henüz ikinci gecesi alınan antidemokratik bir kararla şaşkına döndük. Geleneğinde demokrasi olan, üniversitelerde rektörlerin seçilmesine ön ayak olmuş Boğaziçi Üniversitesine, eğitimci kimliği bulunmayan bir rektör atandı. Boğaziçili akademisyenler 1980’li yıllardan itibaren en çok oyu almadığı halde göreve atanan rektörlerin görevi kabul etmeyişiyle üniversitede en çok oyu alan kişinin rektör olduğu düzene öncülük ettiler. Ne var ki bu düzen 2016’da en çok oyu alan Gülay Barbarosoğlu yerine atanmış Mehmed Özkan’ın rektörlüğü kabul edişiyle son buldu. Mehmed Özkan’ın dört yıllık görev sürecinin ardından Boğaziçi bu sefer de üniversite dışından atanmış bir rektörle sınanıyor. 

Melih Bulu adını o geceye kadar çoğumuz duymamıştık. O geceden itibaren kayyumu siyasetçi yanı ve sözde girişimciliği ile tanımaya başladık. Öyle ki kayyum, siyasi kimliğini her görüşten partide çalışmakla, girişimciliğini ise girişimcilik üzerine verdiği bir seminerde ifade ettiği üzere ‘girişimcilik fikrinizi annenize anlattığınızda anneniz fikrinizi anlıyorsa o fikir yeterince yenilikçi değildir’ yönündeki ayrımcı ve cinsiyetçi tespitiyle bize tanıttı. 

Profesörlerinin en büyük emeli bilim üretmek olan üniversitemize, belli niteliklerden yoksunluğu nedeniyle üniversitemizde öğretim görevlisi olarak dahi kabul görmeyecek birinin rektör olarak atanması, hem akademisyenlerimize hem biz öğrencilere büyük hayal kırıklığı yaşattı. Bu hayal kırıklığıyla birlikte tepkiler büyürken bazılarımız kampüste eylemde, kimimiz ise başka şehirlerde ekran başındaydık. Ben de eylemlere uzaktan destek verenlerden biriydim.

Süreci uzaktan takip etmeye çalışmak en az sürecin kendisi kadar yorucuydu. Üstelik basının özgür olmayışı bizi hak temelli ve gerçeği yansıtan haberlerden de yoksun bırakıyordu. Akademisyenlerin ve öğrencilerin demokratik haklarını kullanarak kayyuma yaptıkları istifa çağrısı, basında yok denecek kadar az yer aldı. Haliyle hepimiz gelişmeleri sosyal medyadan takip ediyorduk. Sosyal medyada geçirdiğimiz saatler günümüzün yarısını çoktan aşmıştı. Derslere ya da ödevlere konsantre olmak gitgide zorlaştı. Zaman ders yapabileceğimiz ve özgürce sorular sorabileceğimiz ortamı koruma zamanıydı. Öğrencilerin atama karşıtı eylemi yasaklar nedeniyle kampüsten Kadıköy’e taşımasından sonra haklı sesimiz daha fazla duyulmaya başladı. Artık medya da ses yükselten öğrencileri yok sayamıyor, akademisyenlerin yanı sıra öğrencileri de görmek zorunda kalıyordu. Bu gelişmelerle eylemler üniversitenin dışına çıkarak ülkede her yaştan ve görüşten insanın gündemi olmaya başladı. Yapılan eylem başta kayyum Melih Bulu’nun atamasına karşı olmak üzere tüm rektör atamalarını kapsadığından eylemin üniversite dışına çıkması ve destek kitlesinin genişlemesi kaçınılmazdı. Tüm bu gelişmeler eylemleri uzaktan takip eden bizleri derslerden daha da uzaklaştırarak tamamen eylemlere ve kampüse odakladı.  Bu noktaya gelindiğinde bazı akademisyenlerimiz öğrenci yanlısı tavır sergileyerek ders ve sınav  içeriklerinde gündem özelinde güncellemeler yaptı. Ben geçen dönem öğrencilerinin her koşulda yanında olan akademisyenlerden ders alıyor olduğum için daha şanslıydım. Böylece bu derslerde kampüste olamayan öğrenciler olarak bizler de atama ve eylemler hakkında söz sahibi olma fırsatı bulduk. Öte yandan bazı akademisyenlerin rektörle görüşme haberleri ve rektör yardımcılığı kabulü haberi peşi sıra gelince hem mücadeleye destek veren akademisyenler hem biz öğrenciler karşı duruşumuzun ihanete uğradığını hissettik. 

Eylemde olabilmek her birimize var olduğumuzu, bir sesimiz olduğunu ve sesimizi saklamadığımızı hissettirebilirdi. Ancak pandemi koşullarında şehir değiştirmek birçoğumuz için imkansızdı. Aile evinde yaşayanlarımız çoktu ve kimimizin ailesi haklılığımızın farkında değildi. Seçilmiş rektör talebimizi en yakınımızdakilere dahi açıklamak zorunda hissetmek, mücadelemizi onlara karşı da vermek zorunda kalmak çoğumuzu daha da yalnız hissettirdi. 

Ne var ki evlerimizde yalnız olsak da sosyal medyada milyonlardık. İntihalleriyle konumunu hak etmediği ve Boğaziçi Üniversitesinde yeri olmadığı bariz şekilde belli olan kayyumun görevden alınması için yurt dışından dahi mezunlar seferber oldu. Dünyanın farklı farklı yerlerinden Boğaziçililer, istifa çağrımızı ve rektör seçimi talebimizi yankıladı. Bu haksızlığa karşı durmak için Boğaziçili kimliğine sahip olmak gerekmiyordu. Farklı üniversitelerden öğrenci ve akademisyenler de hem alanda hem sosyal medyada bizimle kayyumu istifaya çağırıp haklı talebimizi duyurmamıza yardımcı oldular. Her yaştan insan saat 21.00’de pencerelerinde tava çalıyordu. Bu eylem bizler için de kampüse uzak olsak da varız demenin bir yoluydu.

Kayyumun göstermeye çalıştığı şirin yüzü kısa sürdü. Arkadaşlarımızın gözaltı ve tutuklama haberleriyle dehşete düştük. Öğrenciler kendi kampüslerinden polis arabalarıyla yaka paça götürülüyordu. ‘Elitist, terörist..’ gibi söylemlerle Boğaziçi eylemlerine destek veren her birey zedelenmeye çalışılıyordu. Dahası iş Boğaziçi Üniversitesi kimliği olan öğrencileri halk otobüsünden indirmeye kadar varmıştı. Uzaktan haber alan ve görüntüleri izleyen bizler için tüm bu anlar çaresizliği sonuna kadar hissettiğimiz anlardı. 

Kampüsümüzün çevresinde barikatlar, akrepler ve TOMAlar görmek neye uğradığımızı şaşırtırken bir yandan da tüm bu gelişmeler haklılığımızı daha da gözler önüne serdi. Her sabaha, arkadaşlarımızın evlerinden gözaltına alınması gibi, bize günleri zehir eden haberlerle uyanmaya alışmamızı istediler. Alışmadık. Alışmayacağız.

Boyun eğin dediler, ‘’aşağı bak’’ın dediler. Birimize söylenmiş her sözü 81 ilde hepimize söylenmiş kabul ediyorduk. Farklı şehirlerde de bir araya gelip duruş gösterdik. Bazı şehirlerde polis şiddeti üst düzeydeydi. Ben Ankara’da eyleme giderken arkadaşım arayıp polis şiddetini anlattı ve eylem alanına gitmememi tembihleyerek telefonu kapattı. Yolun ortasında ne yapacağımı şaşırmış vaziyette kalakaldım. Eve nasıl döndüğümü hatırlamıyorum. Ama polisin kitap okuma eylemi yapma talebini dile getiren öğrenciyi tekmelediğini birinci ağızdan duyduğum anları hiç unutamayacağım. 

Yine bir gecede alınan kararla yurtlarında yer olmadığı için 4 kişilik odaların yatak eklenerek 6 kişilik yapıldığı üniversitemize iki yeni fakülte açılmasına hükmedildi. Bu fakültelerde okuyacak öğrencilerin nerelerde kalacağı, hatta bu fakültelerin kampüsün neresine ve nasıl açılacağı hakkında bir açıklama yapılmadı. Kampüsün taşınacağı iddiaları da bu gelişmeden sonra ortaya atıldı. Boğaziçi Üniversitesinin dünya güzeli arazisinin –arazi demek güzelliğini anlatmak için pek kaba kalıyor- tehlikede olduğunu düşünmek Boğaziçi Üniversitesinden gelmiş geçmiş herkesi kahretti. Yeni açılan fakültelerde kimlerin ders vereceği de bilinmeyenler arasında olduğundan bu fakültelerin niteliklerine dair de birçoğumuzun kaygıları oluştu. Akademisyenlerimiz alanlarındaki onca tecrübelerine rağmen belirli bir konuda özelleşmiş yeni açılacak dersleri verebilme yetkinliğinde olup olmadıklarını dahi sorgularken, Boğaziçi Üniversitesine tepeden fakülte indirmenin nedenini ve nasılını kavramak mümkün değil. 

Tüm bu kararlarla gece yarısı Resmî Gazete’de karşılaşıyor olmak zamanla bizi uykusuz bırakmaya başladı. Her gece yastığa başımızı bu sefer ne olacak korkusuyla koyar ya da yatabilmek için Resmî Gazetenin yayınlanmasını bekler olduk. Uykusuzluğumuz birçoğumuzun düzenini bozdu. Hepimiz istemsizce çok gergindik. Gün içinde istesek de yemek yiyemediğimiz zamanlar oluyordu çünkü gözaltına alınan arkadaşlarımızın koğuşlarda aç bırakıldıklarına hatta tacize uğradıklarına dair haberler duyuyorduk.

 

Hisar Kampüs’te çıkan yangın haberiyle bir sabaha daha kabusla uyandık. Benim henüz hiç göremediğim Ağaç Ev kül olmuştu. Gün boyunca gözyaşlarımı tutamadım. Restore edileceği yönündeki söyleme hiçbirimiz inanmadık. Fakülte açılma hükmünden hemen sonra, üstelik kampüs çevresi akrep ve TOMA doluyken yangına anında müdahale edilmemesi hepimizi çileden çıkardı. Evimiz de canımızın yandığı gibi yandı. Tüm bunlara rağmen güçlü kalmak oldukça zordu. 

Atanmış rektör üniversitemize polis yığmakla da kalmıyordu. Göreve geldikten sonra yaptığı ilk iş BULGBTİ+ kulübünün kapanmasına öncülük etmek oldu. Sonrasında hocalarımızın kendi bölümleri içerisindeki seçim haklarına dahi göz koyarken, Nisan ayında ise kayyumun üniversitemizde CİTÖK’ten (Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu) sorumlu ofis koordinatörü Cemre Baytok’u izne ayırdığı haberini aldık. Bu sürecin ardından aynı kişinin birden çok göreve atanması ve 4 kişinin 42 görevi birden yürütmesi gibi Boğaziçi Üniversitesinde daha önce görülmemiş gelişmelere de şahit olduk.

Kayyum rektör dinlediği müzik grubuyla ve herkesi kucakladığı iddiasıyla televizyonlarda sempati toplamaya çalışırken kampüste ise kulüp kapatıyor, hocaların yıllardır süregelen demokratik haklarını ellerinden alıyor; cinsiyetçiliği, ayrımcılığı, şiddeti ve nefreti ısrarla sürdürüyor. Tüm bunlar Boğaziçi Üniversitesini ilk 100’e sokma masalı adı altında üniversitemizi değersizleştirmeye yönelik yaptığı çalışmalar. Yalnızca bu hamlelere bakarak bile kayyumun Boğaziçi çok sesliliğine, renkliliğine, demokrasisine, eşitliğine ve saygınlığına aykırı olduğunu görmek mümkün.

Aradan geçen 4 ay boyunca birçok akademisyenimiz kayyuma yağmur kar demeden sırtını dönmeyi sürdürdü. Bizler de süreç boyunca onları herkese örnek gösterdik, gösteriyoruz. Her ne kadar gündeme eylemlerin ilk günleri kadar taşınmasa da mücadelemiz hala devam etmekte. Ne üniversitemizin kapısına vurulan kelepçe, ne üniversitemizdeki kamera ve özel güvenlik yığını, ne de süregelen şiddet ve nefret söylemi bizi mücadelemizden vazgeçirmeye yeter. Bizler uzakta ya da yakında üniversitemiz için atan tek bir yürek olarak kayyumun istifasını talep etmeye, Boğaziçi kültürünü yansıtmaya ve korumaya, demokratik her türlü hakkımızı savunmaya devam edeceğiz. Bizler Boğaziçine gözümüzü yükseğe dikerek geldik. 100 gündür dayanışmayla kaldığımız tüm arkadaşlarımızdan güç alarak aşağı bakmadık, bakmayacağız. Kayyumlar gidecek, biz kalacağız. 

Gizem Günendi

Fotoğraflar: Ahmet Kaplan (kapak,4,7,8) & Ozan Acıdere (1,5,6) & BOUN Kadın + Dayanışması (3)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: