SAYILARA İNDİRGENMİŞ BİR DENEYİM: GÖZALTINDAYIM – 4

“Gümbür gümbür bir enerji vardı”

Protesto sürecini nasıl yorumlarsın?

Bir hafta sonu, gecenin ortasında paylaştılar ve sokağa çıkma yasağı vardı. Koronadan dolayı insanlar çok uzun süredir kapalı alanda olup, sosyalliğe hem ihtiyaç bir pozisyonda hem de dört duvar arasından darlanmış bir pozisyonunda olduğundan dolayı bir de o üstüne binince biz kocaman bir patladık.

Bence çok güzeldi ve o baştaki enerji korunabilseydi, çok daha farklı yerlere gidebilirdi diye düşünüyorum.  Ama bu farklı yerler daha kötü yerler de olabilirdi çünkü biraz daha agresif bir enerji vardı o zaman. Şu an daha barışçıl bir enerji var ama yani daha iyi yerlerde olabilir. Çünkü orada böyle gümbür gümbür bir enerji vardı. Enerji, başında o pazartesi günü bile bir noktada budanmış gibi oldu. Ben kişisel olarak yaptığımız direnişin pratikte şu an bizim okulla alakalı bir sonuç getireceğini düşünmüyorum. Ama yine de yapmamız gerektiğini düşünüyorum ve bu sanki ülkenin doluluk oranını artırıyor. Mesela bir tane amca olanlardan memnun değil belki, ama bizim bu yaptığımız direnişlerle belki bir sonraki direnebileceği zaman geldiğinde direnecek; ama biz bunu yapmasaydık direnmeyecekti belki de. Yani pratikte yaptığımız hiçbir şeye hizmet etmiyormuş gibi gözükse de yani kayyum rektör gitmeyecek olsa da -ben şahsen gitmeyeceğini düşünüyorum- yine de yapmamız gereken bir şey ve yaparken gidecekmiş gibi yapmamız lazım diye düşünüyorum.

“Benim başımdan, kollarımdan, ayaklarımdan tutacak kadar polis vardı”

Protestoların hangi aşamasında gözaltına alındın?

Ben 1 Şubat Pazartesi günü rektörlüğün etrafındaki, suçlamalarda abluka diye geçen olay sırasında gözaltına alındım. Biz bir kere kimsenin dışarı çıkmasını engellemiyorduk zaten, orada bulunmuş biri varsa, yani dışarı çıkacağım diyen herhangi bir insan herhangi bir şekilde engellenmedi orada. Öğleden sonradan beri ben de orada bekleyenlerdendim. Ciddi olarak hiçbir yere zarar verilmedi, hiçbir şey yapılmadı agresif olarak, millet dans edip oyun oynuyordu. Polisler aşağı inince ve kayyum çıksın diye etten duvar örülünce ben de o tarafa gittim. Hala bizim tarafımızdan yapılan bir şey yoktu, biz sadece en baştaki tutumumuzu koruyorduk ve sadece rektörle karşılaşmak istiyorduk o yüzden çıkmasına çok izin vermiyor gibiydik bir noktada. Ama yani çıkışına izin vermeme gibi bir şansınız yok, çünkü bin tane polis var zaten. Bundan suçlama olması bile saçma. Yani orada maksimum 150-200 tane öğrenci vardı, yani bin tane polisle karşılaştırınca; benim başımdan, kollarımdan, ayaklarımdan tutacak kadar polis var ve bu her öğrenci için geçerli, çünkü bir öğrenciye 5 polis falan düşüyor. Polisler gelmeye başlayınca ben baya sinirlendim orada ve polisler kalkanlarla gelip rektörlüğün önünden bizi biraz daha rektörlüğün o sol tarafına doğru ittiler. Oradan bir Turan taktiği yapıp meydana doğru süpürmeye başladılar bizi, yani polisler süpürme terimini kullanıyormuş kendi aralarında bu olay için. Kalkanlarla ittirerek belli bir insan grubunu belli bir yere yönlendirdiler ve biz sadece duruyorduk kenetli bir halde, slogan falan atıyorduk. Bu sırada polisler bize kalkanla vurup bizi meydana doğru itiyorlardı ve çalıya düşenleri falan da vurup vurup itmeye devam ediyorlardı, ama çalı var arkasında gidebileceği bir yer de yok. Sonrasında bir ara rektörlüğün önünden küçük bir yer açtılar insanlar çıkabilsin diye. Meydana çıktık ve o anın siniri ile gittim önde kenetlendim. Kalkanlar geldi en öne, tam kalkanların bittiği yerde ya bizim sıra devam ediyordu, yani kalkanların bittiği yerde ben duruyordum. Bir tane sivil uzaktan gördü beni, işaret etti. İki tane çevik geldi tuttular beni, ben de ismimi bağırmaya başladım çünkü Whatsapp gruplarında gözaltına alınırsanız isminizi bağırın ki öğrenilsin diye konuşulmuştu. O noktada beni tutan polis baya sert sıkmaya başladı. “Napıyorsun sen, benim senle bir derdim yok.” falan dedim. Sonra daha sert sıkmaya başladı, hatta yarası vardı. Sonra attı beni gözaltı otobüsüne, ben zaten ilk alınanlardanım. Ondan sonra uyguladıkları Turan taktiğiyle; böl, parçala, yönet taktiği ile 14 kişiyi 7 kişiye, 7 kişiyi 3-4 kişiye bölüp “Kalacak mısınız, gidecek misiniz?” diye sorup “Kalacağız” diyenleri tamamen gözaltına aldılar. Öyle gözaltına alındım ama şöyle bir şey söylemek istiyorum, genelde karşımızdaki grup polismiş gibi bir izlenim oluyor ama aslında karşımızdaki grup polis değil. Gözaltında geçirdiğim 2-3 günde şunu gördüm, bu insanlar baya emekçi insanlar. 50-60 saat ek mesai ücreti almadan çalışıyorlar. Uyumuyorlar, evlerine gitmiyorlar. Mesela biz Çağlayan’dayken adam beni tuvalete götürüyor, ayakta zor duruyor, tökezleyecek ve ben uykusuzluktan sanrı görüyorum falan diyor. Yani 50 saat, 60 saat, 70 saattir uyumamış bir sürü insanla karşılaştım, mesela ben 70 saat uyumasaydım ve beni göreve gönderselerdi şiddet uygulamazdım diyemiyorum. Çünkü o kadar uzun süre uykusuzlukta insanın muhakeme yetenekleri gidiyor zaten. Yani bir noktada bilinçli yapılan bir şey belki de bu. Yani ek mesai ücreti almamaları çok kötü. Ailelerinden uzak kalıyorlar, sonrasında şöyle bir mentaliteleri oluyor: “Ben şu an senin yüzünden evime gidemiyorum.” Olayın ne olduğu bile önemli değil onlar için, daha ziyade eve gitmek istiyor ve biz orada direniş yaptığımız için evine gidemediğini düşünüyor ve bir noktada mantıklı. Yani biz polislere karşı gibi gözüküyoruz. Polisler bizim yüzümüzden eve gidemediklerini düşünüyor. Buradaki asıl sorumlu polis değil, yani polisi 50-60 saat uyutmayan insanlar sorumlu, bunu belirtmek istiyorum. Ben şuna çok katılmıyorum, ‘polis simit sat onurlu yaşa.’ Yani sonuçta kimse ne yapacağını çok seçemiyor bu dünyada. Bence onlar da emekçi.

“Direnişi desteklediğini söyleyen çok fazla polisle de karşılaştım”

Senden önceki röportajımızda da böyle bir vurgu olmuştu. Polisler bunu, yani “Biz senin yüzünden buradayız” ifadesini kendileri mi söylüyor?

Üç-dört tip polis vardı. Klasik kafirler modunda olan, kişisel nefretini tekmeleyerek, fiziksel şiddete ya da bağırarak döken ve bence bunlar azınlıktı. Senin yüzünden evime gidemiyorum tayfa vardı. Onlar bunu söylüyordu yani. Devamlı şey muhabbeti çeviriyorlardı, ne kadar yorgun olduklarıyla alakalı konuşuyorlardı ve belliydi zaten, yani bir dokundun mu patlıyorlardı yorgunluktan dolayı. Ama şunu görüyordun, bu insanın bana karşı kişisel olarak ya da yaptığımız direnişe karşı kişisel olarak bir problemi yok. Yani direnişi desteklediğini söyleyen çok fazla polisle de karşılaştım ben orada. Çoğu şeydi yani öğretmenlik okumuş, işsiz kalmış. Sonra polis olmuş, yani bir noktada eğitim almış insanlardı. O yüzden bizim burada ne yaptığımızı anlıyorlar da aslında, sadece işsiz, paraya ihtiyacı var, polis olmuş ve o şartlarda çalışıyor. Bir noktada şey diyor, “Kardeşim siz yapmayın bunu, gidin okulunuzu okuyun. Ben de evime gidip uyuyayım.” muhabbetindeler onlar yani.

Gözaltına alınma sürecinden bahsedebilir misin?

Gözaltına alındıktan sonra bizi yedi saat otobüste beklettiler. Akşam saat 10 civarı alındık, sabah 5-5 buçuk gibi biz nezarethaneye girdik.

Kaç kişiydiniz tahminen?

Bütün herkes ya. Hatta bizden daha geç gelenler de vardı. Bütün o 50 kişinin hepsi en azından 6 buçuk 7 saat bekledi otobüslerde. Bizi tıbbi kontrole götürdüler ama orada beklettiler ve işi bitenin gitmesine izin vermediler. Diğerleri kontroldeyken diğer otobüsler bekledi ve bayağı biz saatlerce her tarafta bekledik. Ondan sonra nezarethaneye girdik. Nezarethanedeki süreçten bahsedecek olursam da fiziksel şartlar bok gibiydi yani sabun yok. İşte böyle ilginç köpüklü bir su var ama ne kadar temiz bilmiyoruz. Tuvalet kağıdı yok çünkü tuvalet kağıdını kullanarak tıkıyorlarmış. Yemekler çok kötüydü, böyle etli bir yemek geliyor, plastik bir kutunun içinde. Son kullanma tarihi 1 yıl sonra. Bu etli yemek nasıl bir yıl boyunca normal oda sıcaklığında durabiliyor onu çok anlayamadım. Yani tatları ilaçlı turşu gibi falandı, ekmek yedik yani sadece ya da avukatlarla görüşmeye gittiğimizde bisküvi filan verdiler. Bir de şey ilginçti. Işıklar devamlı yanıyor. O yüzden dışarı çıkmadığın sürece sabah akşamı uzaktaki bir pencere gibi bir şeyden anlıyorduk da zaman algısı hiç yok. Tuvaletlerimiz saatliydi, istediğimiz zaman tuvalete gidemiyorduk. İstediğimiz zaman su içemiyorduk. Ben o iki kişilikte olanlarda kaldım. Bizim nezarethanenin yatağı, aikido süngerleri olur ya, onun biraz daha kalınıydı. O hani mavi süngerler olur, üstünde dövüş yapılır falan. Bizden önce kalanlardan bir insan muhtemelen tuvalet saati gelmediği ve çok sıkıştığı için yatağın altına işemiş. O yüzden leş gibi sidik kokuyordu bizim nezarethane, orada iki gün boyunca kaldık. Ama kişisel tecrübem olarak benim için -yani bütün olaylardan arınıp sadece benim tecrübem olarak söyleyecek olsam- ilginç bir tecrübeydi. Çok kötü ve travmatik bir tecrübe demem, diyemem. Daha ziyade güzel oldu yani bir noktada da. Dünyanın bütün o dikkat dağınıklığından, olan bütün her şeyden sıyrılıp iki gün, bir noktada, kendi kendime inziva gibi geçirmek güzel oldu yani. Hatta şeye de okeydim ben bir noktada, Çağlayan’dayken kendimizi hazırlayıp kabul etmiştik bu durumu yani, cezaevine gitmeyi. Ama bu galiba nadir oluyor. Biraz da hoşuma gitti hatta yani benim. Çünkü kurtulmuş gibiydim dünyanın şeyinden. Çünkü hiçbir şey yok, hiçbir şeyin olmaması daha rahat bir noktada benim için.

Pandemi açısından koşullar nasıldı?

Pandemi açısından ölüm gibiydi. Çünkü kapalı bir alan, her ne kadar havalandırması olsa da ve içeride 100 kişi falan vardı. Çünkü 20 kişi zaten Çakarlar grubu vardı. 50 kişi biz vardık ve bu iki gruptan başka insanlar da vardı. En azından 70-80 kişi olması lazım. Hijyenik değildi zaten. Maske takmadık ki takamazdık da zaten yani 48 saat boyunca. O yüzden korona açısından çok kötüydü şartlar. İlginç bir şekilde korona olan da duymadım oradan. Direnişlere katılıp korona olan da duymadım, o da ilginç bir şey gibi geliyor bana. Korona olacaksam orada kesin korona olurdum, yani leş gibiydi orası.

Doktor kontrollerine gittiniz değil mi?

24 saatte bir doktor kontrolü de oldu nezarethanedeyken. Ama işte bazı doktor kontrollerinde polis de geliyor beraberimizde. O direkt saçmalık, girmemesi lazım.

Senin herhangi bir darp izin var mıydı?

Küçük morluklar, çizikler falan vardı. Ciddi bir şey yoktu. Onları da zaten darp raporlarına geçirdim.

“Nezarethanede mafyalar da vardı”

Peki gözaltındayken gerek polislerin tavırları olsun gerek kötü muamele olsun, hak ihlallerine maruz kaldın mı?

Birey özelinde, kötü muameleye maruz kalmadım. Daha ziyade karşılaştığım polis çok kibardı. Ve bana kötü bir şekilde muamele etmekten ziyade oturup muhabbet ettiler. Oturup muhabbet etmeleri de beni rahatlattı yani. Bir de bizi organize suçlar nezarethanesine koydular, orada yer varmış galiba. Nezarethanede mafyalar da vardı, onlar da bizi baya rahatlattı. Çünkü devamlı konuşuyorlardı. Bizim darlanacak zamanımız olmuyordu yani. Orada Çakarlar grubu denilen bir mafya vardı. Onlar da bir sürü şeyden operasyon yemişler. Bizden 7-8 gün önce falan girmişlerdi oraya. Onlar 19 kişilerdi ve bütün nezarethaneye dağılmışlardı. O yüzden, bizim 50 kişinin hepsinin onların bir kısmıyla bir irtibatı oldu. Muhabbet falan ettiler. Bazısı sevdi, bazısı sevmedi. Ama en azından devamlı konuşup duruyorlardı o yüzden ben çok darlanamadım, kendi kendime yani. Onların hayatlarını dinlemek ilginç gelmişti yani.

“Gözaltına alınırken çok kötü muameleye maruz kalanlar vardı”

Az önce “Bireysel olarak bir hak ihlaline maruz kalmadım” dedin. Peki, hak ihlallerine maruz kalan başka kişileri gördün mü orada?

Gözaltına alınırken eli kırılan vardı. Kime oldu, ismini tam hatırlayamıyorum ama. Gözaltına alınırken çok kötü muameleye maruz kalanlar vardı; tekmelenen, eli kırılan, üstü yırtılan, dizi kanayan vardı. Gözaltına alındıktan sonra kötü muameleye uğrayanı görmedim, ama şunu da eklemek istiyorum; ben hukuki olarak neyin nasıl olması gerektiğinden çok haberdar değilim. Ama genelde bize bir noktada fazla esneklik de sağlandığını düşünüyorum. İnsanların kafasındaki Boğaziçi öğrencisi imajından dolayı, bir noktada ‘bunlar akıllı çocuklar’ düşüncesi vardı bence onlarda. O yüzden biraz daha esnek davrandılar gibi hatta.

“Sağ olsunlar, orada çok fazla gönüllü avukat vardı”

Polis sorgusu nasıl oldu?

Polis sorgusuna avukatımla beraber gittim. Biz zaten 2911’den polise mukavemetsizlik ve gösteri yapma suçundan alınmıştık. Bir de bir bireyi kendi özgürlüğünden mahrum bırakma gibi suçlamalarla falan gelmişlerdi. Bir de kamu malına zarar vardı, çünkü rektörün arabasının lastiği indirilmiş o gün. Hatta bir noktada polis kalkanına zarar vermenin bile lafı geçti, ama suçlamaya eklemediler. Avukatımla gittim. Sağ olsunlar, orada çok fazla gönüllü avukat vardı, yani kimse avukat ihtiyacında kalmadı. Orada Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olup olmadığımı sordular. Bir çağrıyla mı gittin eyleme diye sordular. Bir de rektörlüğü abluka altına aldın mı diye sordular. Kamu malına zarar verdin mi diye sordular. Ben hepsine hayır diye cevapladım. Çünkü hepsi bir noktada hayır yani, ben hangi güçle rektörlüğü abluka altına alabilirim ki? Biz üç kere ifade verdik toplamda, önce polise ifade verdik, sonra savcıya ifade verdik. En son hakime ifade verdik, ama diğer iki ifadede de bize spesifik olarak bir soru yöneltmediler. Daha ziyade eklemek istediğiniz bir şey var mı dediler. En son hakim ifadesinde ve hakimle olan bütün etkileşimlerimizde, her insana 3 tane avukat yardımcı oldu. O da bayağı iyiydi yani o kadar fazla gönüllü avukat vardı ki etrafta, yani şey oluyordu, etrafta avukatlar geziyor; “Senin müvekkilliğini alabilir miyim?” diye soruyorlardı insanlara.

Hukuki sürecin işleyişi nasıl oldu, devam ediyor mu hala?

Soruşturmaydı, davaya dönmemesi, devam edip etmeyeceğini belirliyor. Anladığım kadarıyla daha davaya dönüp dönmediği belli değil, yani davaya döndüğüne dair bir haber almadım. Bu da bir noktada bir gelişme olmadığını düşündürtüyor bana.

Serbest bırakıldıktan sonra nasıl hissettin?

Yani dediğim gibi ben aslında içeri girmeye de aynı derecede okeydim o sırada. Ben hayatta çok darlanan bir insan değilim yani. O yüzden ha hapishaneye girdim, ha çıktım, çok fark etmiyor benim için. Ya o an tabi ki de çok fazla şey hissettim ama yani kendi kişisel iç dünyamda çok da bir şey hissetmedim. Hatta biraz şey düşündüm, yani çok hızlı İstanbul’un hayatı, bir noktada biraz kafamı dinlerdim aslında birkaç ay kalsam diye düşünmedim değil. Bu çok şımarıkça geliyor olabilir belki söylerken ama.

“Beni şaşırtan biraz da ailemin tepkisi oldu”

Serbest kaldıktan sonra çevrendeki insanların tepkisi nasıl oldu sana karşı?

Herkes çok destekleyiciydi tabi ki de. Beni şaşırtan biraz da ailemin tepkisi oldu. Ailemden ben biraz daha şey beklerdim; aman çocuğum bir daha asla gitme, işte siciline işlenir, işte aman burası Türkiye, yapmayın böyle şeyler gibi bir şey beklerdim. Ama daha ziyade onlar destekleyici oldular ve şu an kendileri de çok iyi takip ediyorlar bizim okuldaki işin nasıl gittiğini. Duruşmayı çok yakından takip etti babam mesela. Beni çok mutlu etti ailemin bu yaklaşımı, ben çok beklemezdim. Onun dışında, arkadaşlarımın hem okulda hem okul dışından destekleyici tavırları da gayet mutlu ediciydi. Böyle hissettiğini söyleyen başka arkadaşlar da var. Okula döndüğümüzde zaten bizi kahraman gibi karşıladılar ama biz hiçbir şey yapmadık. 2 gün girdik yattık içeride sadece.

Gözaltı deneyiminden sonra, protestolarla ilgili düşüncelerinde değişiklikler oldu mu?

Korkulacak hiçbir şey olmadığını fark ettim ben. Beni dört metre kare bir yerde kısıtlasalar da darlayamıyorlar. Korkmuyorum.

Şu an günlük yaşantında neler yapıyorsun?

Okul başladı. Onun dışında tatilimi şöyle geçirdim; Roma, Rönesans mimarisi çalıştım. Biraz çekim işleri yapıyorum ben, çekim işi yaptım. Bir meditasyon araştırması vardı yaptığımız. Onun son haftasını bitirdik. Bu arada, bu bir noktada garip gelmiş olabilir ama mentalitemin meditasyonla alakası var galiba. Çünkü o kabullenişi meditasyon getiriyor diye düşünüyorum. 2-2,5 yıldır neredeyse her gün düzenli olarak meditasyon yapıyorum.

“Ben bu ülkede artık neyin hukuki olup olmadığını sorgulamayı bıraktım”

17 Mart Çarşamba günü, 7 öğrencinin davası görüldü ve iki öğrenci serbest bırakıldı. Bununla ilgili ne söylemek istersin?

Hukuki olarak herhangi bir nedenleri yok onları tutmak için. Velev ki addedilen suçları işlemiş olsalardı bile o suçlar, onların tutuklu olarak kalmasına yetecek suçlar değiller. O yüzden onları tutmalarının herhangi bir hukuki zemini yoktu. O yüzden çıkmaları gerekiyordu. Ama bir noktada şöyle bir ek durum da var. Ben bu ülkede artık neyin hukuki olup olmadığını sorgulamayı bıraktım. O yüzden arada hukuka benzer bir şeyler işliyormuş gibi gözüktüğünde mutlu oluyorum. Çok mutluyum yani arkadaşlarım çıktığı için de. Hisarüstü’ne dönebildiğim zaman onları ziyaret ederim.

Eklemek istediğin bir şey var mı?

Valla sonuna kadar direnişe devam, gözaltına girmek o kadar kötü bir şey değil, korkmasın insanlar.

B.K.’nin gözaltı öncesi, sırası ve sonrasında yaşadıklarını anlattığı röportaj serimizin dördüncü yazısını okudunuz. Röportaj yaptığımız diğer arkadaşlarımızın hikayelerini önümüzdeki haftalarda sizlere aktarmaya devam edeceğiz. Yaşadığımız sıkıntıların paylaşıldıkça azaldığına inanan bizler, hikayelerimizi birbirimizle paylaşarak bu zor günlerden daha da güçlü çıkacağımızı biliyor ve gözaltı sürecinde yaşadıklarını bizimle paylaşmak isteyen tüm arkadaşlarımızı aramıza bekliyoruz.

İletişim: koldugmeleribusos@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: