SAYILARA İNDİRGENMİŞ BİR DENEYİM: GÖZALTINDAYIM – 3

“Bazı duygusal hareketlerimize rağmen hep bir şekilde ortak noktada buluşabiliyoruz

Protesto sürecini değerlendirebilir misin bizim için?

Protesto süreci çok heyecanlı gelişti, doğal olarak. Çok büyük tepkiler gösterdik, olması gerektiği gibi bence. Fazla güç kullanarak bizi daha da kışkırtmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Çok hızlı gelişen bir olay olduğu ve okulun tüm bileşenleri yoğun duygular hissettiği için tek bir bütün olarak toplanmamız zor oluyor. Bu da bizim içimizde bazı kargaşalara sebep olabiliyor, nefret söylemleri gibi. Bu nefret söylemleri beni çok rahatsız ediyor. Ben okulda bunu yadırgıyorum ama bir yerde normal de görüyorum. Bu kışkırtmadan kaynaklı bir şey. Ben bu söylediklerimi forumda da söylemiştim, biz ne kadar Türkiye’de Gezi Parkı’na, farklı şehirlerdeki bombalanmalara tanık olmuş olsak dahi şu an bu yaşadıklarımız bizim için bile oldukça yoğun. Bu yoğunluğu öğrencilerin, tüm bileşenlerin aynı anda kontrol edebilmesi imkânsız. O yüzden de bazı kargaşalara yol açıyor. İçimizde kopukluklar var, dışarıdan da sürekli kopartmaya çalışıyorlar. Ama ben yine de güzel gittiğini düşünüyorum, çünkü bazı duygusal hareketlerimize rağmen hep bir şekilde ortak noktada buluşabiliyoruz. Bu Boğaziçi’nde çok zor bir şey, çünkü fikir özgürlüğü çok fazla. Çok farklı fikirler var ve ortasında buluşmak çok zor ama yine de buluşabiliyoruz, çünkü çok bariz bir tehdit var karşımızda. Bozmaya çalışıyorlar ama bir şekilde biz dayanmaya çalışıyoruz. Çok merak ediyorum ileride ne olacağını.

Protestolara ne sıklıkla gidiyordun? Gittiğinde polisle herhangi bir temasın oldu mu? 

Protestolara her zaman gidiyordum. İlk gün de oradaydım. Doğrudan polisle münakaşaya girmedim ama en ön sıralarda idim her zaman. Şiddeti hiç sevmeyen bir insanım ve protestolarda şiddet olmuyor değil. Ama ben özel bir şiddet durumundan kaçınıyordum çünkü dediğim gibi ben bunun bir yöneltme olduğunu düşünüyorum. Ve buna katılmamaya çalışıyorum.

“Gözaltına aldıkları insan tipinin de bilinçli olduğunu düşünüyorum”

Gözaltına alınmayı bekliyor muydun?

Gözaltına alınmayı kesinlikle beklemiyordum çünkü ben çok temkinli bir insanımdır. Her zaman aktif olarak katılırım ama buna illa fiziksel eylem yapacağım diye katılmam. Tıpkı karınca hikayesinde olduğu gibi, tarafım belli olsun diye katılırım. Kant etiği ahlakıyla hareket ediyorum. Yapacağını yap, gerisi olduğu kadar. Benim pek çok Boğaziçili olmayan arkadaşım “dikkat et” diye beni uyarıyordu. Ben her seferinde “Beni gözaltına almazlar merak etmeyin ben “onların” gözünde düzgün bir çocuğum.” diyordum. Heteroseksüelim, onların gözünde “normal” bir insanım yani. Onların gözaltına aldıkları insan tipinin de bilinçli olduğunu düşünüyorum. Okul dışından oluyorlar, LGBTİ oluyorlar. Bu yüzden ben endişelenenlere hep bunu söyledim. O yüzden de çok fazla insan dramatik anlar yaşadı ben gözaltına alınınca.

Gözaltı anı kısmına gelirsek, okulun içinde beklendiği gece alındım ben. Ben zaten orada bir etkinlik yapıyorum diye düşünüyordum. Orada biz ne yapacağız? Rektörü dövecek halimiz yok. Biz orada baya eğleniyorduk, ara ara sloganlar atılıyordu ama ben daha çok aktivite amaçlı oradaydım yani. Yatıya kalma eylemi olduğu zaman ben de bunu yaşamak istiyorum, burada bulunmam lazım gözündeydim. Çok masum amaçlarla oradaydım, çoğu insan da kesin öyledir. Herkes dans ediyordu orada, ne olacak? Sonra biz tabii rektörlüğün önünde beklemeyi çok olağan bulduğumuz için, o bizim için çok yapılabilir bir şey olduğu için, polisler gelince şok olduk. Yani bayağı ne yapacağımızı bilemedik. Orada zaten artık sen olmuyorsun ve sosyal psikolojide “bireyselliğin yitimi” diye bir kavram var, sen artık orada toplumsun, toplumun ortak duygususun. Bireyselliğin yitimi ve ortak bir toplum duygusuna dönüşme Boğaziçi olaylarında pek çok noktayı açıklayabilir.

“Oysa o güvenliklerle saatlerce sohbet etmiştik”

Rektörlüğün önünde normal takılırken birden polisler geldi, “Polisler konuşuyor.” dediler. Tepki olarak yuhalamalar falan oldu. Polisin dediklerini tam duyamadım. Tabii biz orada yanlış bir şey yapmıyoruz ya, sen orada kendini ve yaptığını savunmak zorunda kalıyorsun. Orada doğru bir şey yapıyorken, o “dağılın” dediği zaman, hele ki senin okulunun içine ordu sokup öyle bir şey dediği zaman, “tamam” deyip gidemezsin. Yani kimse diyemez. Orada protesto ile hiç alakası olmayan bir insan da diyemez. Çünkü orada senin evin basılıyor bildiğin. Düşünsene, evinde sadece televizyon izliyorsun ve polis evini tekmeleyerek giriyor, “Hemen dağıl buradan!” diyor. Gider misin? O yüzden de biz de aynı tepkiyi verdik. Birden kol kola girdik. Orada çok büyük kaos vardı. Hissettiğim şeyleri anlatamam bile çünkü ben değildim. Orada artık sen kendini koruma içgüdüsüne giriyorsun. Öyle bir tehditle karşılaştığın zaman duymuyorsun karşındaki ne diyor. Karşımızda on güvenlik, hepsi de 50 yaş üstü kol kola girip bize saldırmaya başladılar, arkalarında 500 tane polis… O kadar saçma ki, arkada kalkanla 500 tane polis varken, güvenlikler saldırıyor. Oysa o güvenliklerle saatlerce sohbet etmiştik. İğrenç bir görüntüydü güvenliklerin saldırısı, gerekli değildi.

“Bir baktık bütün çevremizi, dört tarafımızı da sarmışlar”

Polislerin bir taktiği varmış, tabii biz bilmiyoruz taktik falan. Bize saldırıyorlar sanıyoruz, polise ittirmeyin diyoruz, geri çekiliyoruz. Amaçları zaten bizi geri çekmekmiş. Eylem nasıl yapılır hiçbir fikrimiz yok, çünkü zaten bizi geri çektikleri zaman biz savunmasız kalırız. Bunu o an kimse düşünmüyor. Bizi ortaya çektiler. Bir baktık bütün çevremizi, dört tarafımızı da sarmışlar. Sonra ittirdiler ve dört bir yandan bastırdılar. Bastırmak derken, böyle nefessiz kalıyorsun, beraber kalmanın bir önemi olmuyor. Zaten astımım var, maskeyi falan çıkarmak zorunda kaldım, hala nefes alamıyordum. Ki ben 185 cm boyundayım, orada daha kısa insanlar da var. O sırada onları çok düşündüm. Bir de ilginç bir taktik uyguluyorlar. Bir grup polis aralara dağılmış ağır küfürler ediyorlar, ittirip tekme tokat dalarken. Seni darp edip yere düşürmeye çalışıyorlar, yere düşenleri alıyorlar. Birkaç polis de arabuluculuk yapıyor yine ittirirken. “Sakin ol her şey geçecek, durursan bitecek” gibi şeyler diyor. Orada gerçekten beynin anlamıyor ne olduğunu. İlginç bir taktik, hiç bilmiyordum, gözlemleyince garipsedim. Bu arada yere düştüm, ters kelepçeyle aldılar beni. Bazılarının çok sıkı bağlamışlardı kelepçelerini, yarım saat boyunca kesici aletleri yoktu güya polislerin. Silahlar, tomalar var ama kesici aletleri yok, çok saçma. Baya şiddetliydi bu süreç.

“Bazı polisler sinirlerine hâkim olamadı”

Telefonlarımızı almak istiyorlardı, biz de haklarımızı biliyoruz, tutanak tutmadan toplayamazlar. Bunu önemsemediler kesinlikle ve zorla topladılar. Bayağı tehdit ederek topladılar. Bazı polisler sinirlerine hâkim olamadı. Bazıları çok sinir oluyorlar bize, onlar da çok gergin. Bu da onlara karşı yapılmış bir şey. Bu durumlarda dediğim gibi birey kayboluyor, hiçbir zaman birey gözüyle bakmamamız lazım bence. Sonra “Hastaneye gideceksiniz, zaten çoğunuz salınır hastaneye gittikten sonra. Nezarethaneye gitmezsiniz bile” dediler. Ben de düşündüm ki sabah herhalde on gibi eve giderim, biraz uyurum, sonra da sınavım var, ona girerim. Hala sınavıma girme telaşındayım yani. Hastaneye gittik, tutanaklar tutuldu. 3 saat bekledik orada. Sebebini soruyoruz, bütün polisler “bilmiyorum” diyor. Bazıları raporlamada sıkıntı var falan diyor. O polislere de söylenmiyordur, bu olay bilinçli yapılan bir olay. “Sen sabah salınacaksın.” deyip süreyi uzatıp sebepsiz yere bekleterek bir şekilde nezarethaneye sokmak…

“Polis nefretine de bize karşı yapılan nefrete de karşıyım”

Nezarethaneye giderken sırada da çok bekledik. Nezarethaneye girdikten sonra kötü bir muamele görmedim. Ben zaten o otobüsteki yarım saatlik gerginlik geçtikten sonra polislerle çok fazla konuştum çünkü ben onların da ne düşündüğünü çok merak ediyordum. Onları birey olarak suçlamıyorum. Polis nefretine de bize karşı yapılan nefrete de karşıyım. Onlar da bizim düşünmediğimiz bir sürü şey yaşıyor. 

Nezarethaneye geldim. Saat sabah yedi olmuştu. Biz gece saat onda alındık, dokuz saat bekledik ve hiçbir açıklaması yok. Orada bizim o stresle baş etme yöntemimiz tamamen laubali olmaktı. Ama dengesiz bir ortam vardı. Bir an çok gergin oluyorsun, bir an çok laubali oluyorsun. Ben hep laubaliydim. Biz arkadaşımla nezarethanedeyiz ve o ana kadar “Oha biz nezarethanedeyiz, neler yaşıyoruz…” falan gibi konuşuyorduk. 

“Hayatımda daha kötü bir koku duymamış olabilirim”

Gözaltındayken fiziksel koşullar nasıldı?

İçeri girdik, ilk dikkatimi çeken şey koridorlarda bütün hücrelerin ikişerli olmasıydı. Kimse kimseyi görmüyor. Sadece çaprazında biri varsa görebilirsin. Bazı hücreler karşılıklıymış ve birbirlerini görebiliyorlarmış, onlar çok şanslı daha çok kişiyle olabildikleri için. Hatta bazı hücreler iki kişiden de fazlaymış. Biz iki kişiydik. Hiçbir yerde cam yoktu ve saat yoktu. Benim en çok dikkatimi bu çekti.  Çok rahatsız ediciydi. Beyaz ışık var her yerde, sana vuran doğrudan baya ışık oluyor. Hücrelerin köşelerinde kameralar var, izleniyorsun çok belli. Yatak sert ve mat gibi, 10 cm falan vardır. Hayatımda daha kötü bir koku duymamış olabilirim. Yani gerçekten çok kötü kokuyordu. Bir kere hiç yıkanmadığı çok belliydi, en az 30 senedir yıkanmamıştır. Bir battaniye var, o da çok kötü. Çiş, ter, çorap ve bunların hepsinin on yıllarca yıkanmamış halini düşünün. Zaten herkes yerde sürüklendiği için herkesin pantolonu yarıya kadar çamur. Kıyafetin de çok pis, arbede yaşanmış, terlemiş öyle gelmişsin oraya. 4 saatte bir memur dolaşıyor ve o şekilde gidiyorsun tuvaletlere. Bu zaten tek sosyalleşme zamanı, değerli bir zaman yani. Hiçbir şekilde göremediğin için saati de o zaman öğrenebiliyorsun. Bu arada ışıklar hiçbir zaman kapanmıyor, akşam da. Yani sen zaman kavramına dair hiçbir şey bilmiyorsun.

Tuvaleti de anlatayım. Tuvalet alaturka zaten, peçete yok, sabun yok ve bu da bilerek yapılıyor. Sabun dedikleri şeyi bir kere getiriyorlar, 1 saatte falan bitiyor çünkü su gibi bir şey. Yani sabun yok, göremiyoruz onu. Bir arkadaş, yoga yapmak için yatağı çektiğinde çiş görmüş çünkü sadece 4 saatte bir geliyorlar, insanlar da işiyor hücreye ve o koku hiçbir zaman çıkmıyor. Onu yasal olarak temizleme hakkın da var ama hiçbir temizleme malzemesi yok. Bir tane böyle paspas var ama o çok daha kötü yapacağı için temizlememek ve üstüne yatak koymak daha iyi oluyor. Yemeklere gelecek olursak, oranın spesiyali ekmeğin içine bir dilim ince kaşar. Onun dışında kuru fasulye, bezelye geliyor. Birkaç tane et oluyor tabii içinde ama ona da kim et derse. Vegan/vejetaryen pek çok kişi vardı, ben de dahil olmak üzere. Zaten herhangi bir insan için bile sıkıntıydı yemekler, yağdan yiyemiyordu pek çok kişi. Vejetaryenler çok sıkıntı çekti, sadece ekmek yedi çok fazla kişi.

“Bekleme psikolojisini hep canlı tutuyorlar bilerek”

İlk girdiğimiz zaman bize dediler ki iki buçuk-üç saat sonra avukatla konuşursunuz. Zaten, o yatakta uyumak mümkün değil, biz sohbet ediyoruz arkadaşla, saat 10 oldu, ben hep böyle 10 dakika sonra avukatla konuşacağım sanıyorum. Akşam altı buçuğa kadar böyle devam etti. Artık uyumam lazım, gözlerimi dinlendirmem lazım ama bu psikoloji seni uyutmuyor çünkü avukatla konuşmak çok ciddi, ilk defa konuşacaksın. Sana ne oluyor, ne yapman lazım, hep o anlatacak çünkü ve sen hala bilmiyorsun. Kimse seninle konuşmamış. Bekleme psikolojisini hep canlı tutuyorlar bilerek. Zaten biz girerken de akşamına çıkarsınız demişlerdi, bu da aynı şekilde bekleme psikolojisi ile alakalı. Akşam altı buçuğa kadar ifade vermeyi sarkıttılar. Geç olduğu için de adliyeye gidemedik ve o günün de kalacağını söylediler. Arada hastaneye gidiyoruz darp raporu için. 24 saatte bir gitmen gerekiyor, orada da 2-3 saatin polisle, doktorla gidiyor. Bir gece dörtte uyandırdılar. Fotoğrafım çekildi, parmak izim alındı. Bunu dörtte yapmazsın, bütün gün boş boş duruyorlar yani.

“Tam bir korona yuvasıydı”

Pandemi koşulları açısından nasıldı? 

Polis ilk bize geldiği zaman dedi ki “Sokağa çıkma yasağı var.” Yani bu ne demek, korona yüzünden dağıtıyorlar bizi demek. İroniye bakarsak, polis o kapalı ortamda, ki bizden başka 20 kişi de vardı, neredeyse 100 kişiyi üç gün hiçbir pencerenin, korona testinin olmadığı bir yerde bıraktı. Yediğin yemek değil, tamamen pislik yuvası, bir hastalığın gelişmesi için her şey var yani. D vitamini hiçbir zaman almıyorsun, ben üçüncü gün gördüm güneşi. Tam bir korona yuvasıydı. 

Polis sorgusu sırasında yaşadıklarından bahsedebilir misin? 

Bize avukat “Siz bir protestoda bulunmadınız.” dedi. “Kalabalıkla hiçbir alakanız yoktu, okuldan çıkmak istediniz çıkamadınız, o yüzden okulda kaldınız.”. Ben şok oldum, kendimi o zaman suçlu gibi hissettim. Bunlar niye suç sayılsın ki? Sordum, avukatlar dedi ki “Yapacak bir şey yok, şu an hukuk böyle.”.  Herhangi bir slogan bile atman suç olarak kabul ediliyor. O yüzden “Hiçbir alakam yoktu.” diyorsun ifadeye, “Hiçbir aktif eylemde bulunmadım, sadece insanlar orada olduğu için ilgimi çekti ve baktım. Zaten Güney Meydan’da gözaltına alındım, rektörlüğün önünde değil yani.” Rektörlüğün önünde gözaltına alınsak da batıyorduk. Güney Meydan’da gözaltına alındığımız için böyle bir açıklama şansımız oldu. 

“Bunlar suç sayılacaksa biz bitmişiz zaten”

Dokuz tane savcı var. Her savcı insanlara bakıyor. Ben savcının ifadesine girdim. Adam benimle çok ukala bir şekilde konuşuyordu. Kesinlikle söylediklerimi dinlemiyordu, sözümü kesiyordu. Zaten savcılık sorgusu sırasında avukatlar karışamıyor, bu çok önemli bir detay. Yalnızsın yani orada, vereceğin tek bir kelime sorun çıkarabilir, içgüdüsel olarak da bir tepki verebilirsin çünkü korkuyorsun yani. İlk başta poliste verdiğim ifadeyi okudu. Çok iyi ezberlemiştim söyleyeceklerimi. Ne ile suçlandığımı çok iyi bildiğim için neyi söyleyip neyi söylemem gerektiğini biliyordum. Hangi kelimeleri söyletmeye çalıştığını da tahmin edebiliyordum. Zaten artık paranoyaksın, hiçbir şeye güvenin yok. Zaten polis sorgusu sırasındaki sorularla, suçlamalarla karşılaşınca insanın, insan haklarına ve hukuka güveni tamamen bitiyor. Bunlar suç sayılacaksa, biz bitmişiz zaten. Şu an bitmesek, ertesi gün biteceğiz yani. Savcıyla konuşmamdan bir örnek vereceğim. “Nasıl oldu o gün diyor?”. Diyorum ki, “Okula bir hocamla konuşmaya gelmiştim, onu bulamadım, okuldan da çıkamayınca ben de okulda kaldım. Kalabalığı görünce ilgimi çekti, bir süre orada bulundum.” Diyor ki, “Ne kadar bir süre, hiç slogan duydun mu?”. Ben duyduklarımdan sorumlu olamam. Her şeyi duymuş olabilirim orada. Sözümü kesip mesela şunu duydun mu deyip illegal bir slogan söylüyor. Ben diyorum ki “Bakın, ben aktif bir eylemde bulunmadım, kalabalığı görünce oraya baktım bu kadar.” Orada biri daha var, normalde benim söylediklerimi birebir yazması lazım. Öyle yapmıyor, savcı söylüyor, onun söylediklerini yazıyor. Ben bunları söyledikten sonra savcı benim söylediklerimi şu şekilde çevirmeyi tercih ediyor: “Yaz oğlum, ilk önce okula eylem yapmak amacıyla gelmemiştim ama arkadaşlarımı görünce eylem yapmaya karar verdim.” Bu nasıl bir şeydir? O yüzden ben tutuklamaya sevk edileceğimi biliyordum aslında, çünkü çok belli bu tavır. Hatta direkt şöyle düşündüm ki muhtemelen de öyle, dokuz savcının ikisi üçü tutuklamaya verdi, diğerlerinde farklıydı. Arkadaşlarımla konuştum, sandım ki bütün savcılar bu şekilde davranıyor, çok korktum çünkü benim kadar sakin duramayabilir insanlar. Çoğu kişi de dedi ki, “Ben hiç konuşmadım bile savcıyla, savcı benim ifademi benden daha güzel bir şekilde yazdı.” Çok komik yani. Ve bizim savcıya gelen herkes tutuklamaya sevk edildi.

“ ‘Korumacı Cinsiyetçilik’ diye bir şey var, dibine kadar yaşanıyordu orada”

İfadeleri verdik, biz aşağı indik. Nezarethanede bekliyoruz, 5 saat bekledik. Orada hep beraberdik, 35 kişiydik. Transları da bizim erkek grubuna koydular. Nezarethanede transları ayrı bir şekilde koydular ve 18 saat boyunca o şekilde durdu. Biz orada baya eylem yaptık, bir şeylere vurduk ancak sesimiz kesilsin diye başka bir arkadaşımızın yanına koydular. “Korumacı Cinsiyetçilik” diye bir şey var, dibine kadar yaşanıyordu orada. Sıraya diziliyoruz, kadınlar öne alınıyor, kadınların yanında her zaman kadın memur oluyor. Hatta şöyle düşündüm sanki kadın memurları sadece bu iş için işe almışlar. Mesela kadınların bir şikâyeti olduğu zaman memurlar geliyor, erkeklerde ise gelmiyor. Aşağı katta bekliyoruz. Biz artık orada çok rahatız, böyle ifade veren herkesi deli gibi sevinçle alkışlıyoruz. Hep beraberiz ya zaten, serbestiz diye de düşünüyoruz. Biz hiçbir zaman suçlu psikolojisine girmedik. Çok fazla suçlu psikolojisine sokmaya çalıştılar bizi.  Bize çok fazla kez “Siz şu an gözaltındasınız!” uyarısı yapıldı. “Sizin hakkınız yok çok fazla.” dendi. Ama bizim suçla alakamız olmadığı orada o kadar belliydi ki, çünkü çok şımarıktık yani böyle çocuk gibiydik. Rollerimiz baya değişti. Polisler sanki hem arkadaş hem ebeveyn gibi bir role büründü, bir süre sonra polis nefreti de kalktı. Üç günün sonunda polislerle kanka olanlar oldu. Biz aşağıda o kadar saçma sapan şeyler yapıyorduk ki polisler anlam veremiyordu. Çok şarkı söylüyorduk, yöresel şarkılar, İngilizce şarkılar, “We will rock you” falan. Çok ses yapıyorduk, yapamayacağımızı söyleyen bir kural yok ya, bunu da biliyoruz. Bütün kat duyuyordur, kesin. Çöp poşetlerinden mesela top yaptık iç içe geçirip, çok yaratıcı bir fikir. Uzun süre onunla voleybol, futbol oynandı. Herkes birbiriyle sohbet ediyor, çok sevinçliyiz yani. Çok sıkılıyoruz da aynı zamanda, sıkıntımızı böyle geçirmeye çalışıyoruz diyeyim.

“Birkaç ay yatabilirsin hazırlıklı ol” 

15 saat geçti ve bizi çağırmaya başladılar. Orada biz birkaç polisten “Hepiniz serbestsiniz.” lafını duyduk. Bizim zaten daha da rahatlığımız arttı. Kimlik kontrolüne giden herkesi deli gibi alkışlıyoruz aynı şekilde. Bunların aynısı kadınlar tarafında da oluyor bu arada. Sıra bize geldi, o coşkulu ortamdan çıkıp asansöre bindik. Orada polisler tutuklamaya sevk deyince biz şok olduk, hiç beklemiyorduk. Yukarı çıktığım zaman, demin beraber gülüp sevindiğim çok fazla insan ağlıyordu. O kadar büyük bir duygu değişimi vardı ki iki ortam arasında, şok oluyorsun yani. Benim avukatımın bana ilk dediği şey şuydu: “Birkaç ay yatabilirsin hazırlıklı ol.” Ne yatması falan, hiç o kafada değildim ben. Ama hemen kabul etmiştim bunu. Zaten kişisel olarak bu deneyimi her zaman yaşamak istiyordum. Mezun olduktan sonra da bu şekilde deneyler yapmayı istiyordum. Çok ilgimi çeken bir ortam. O yüzden fiziksel koşulların zorluğuna rağmen ben o süreçte hiç yıpranmadım. Pek çok kişi böyle değildi. Avukatlar dedi ki, “Sizin tutuklamaya sevkiniz çok saçma, yüksek ihtimalle siyasi bir karar vardır.”

“Yukarıdan bir karar vardır ve benim ne söylediğim yüksek ihtimalle önemli değildir”

Senin hukuka olan güveninde nasıl bir değişim oldu?


Ondan bahsedecek olursam, hiçbir şeye güvenim yok. Bir vatandaş olarak sırtımı dayadığım hiçbir şey yok. Bu bence insanın psikolojisini anlamak için çok önemli bir nokta. Ben sadece bunları görünce şok oldum ama insanlar biliyor artık, herkes farkında. Avukatlar bile hukuk yok diyor. İsyankâr bir genç değil bunu diyen, avukat bunlar. Bu işin ilmini okuyan insanlar. Hâkimin karşısında ne söyleyeceğim ki? Zaten benim ismim dahil şunlar şunlar tutuklansın denmiştir. Benim ne yaptığımın hiçbir önemi yok, ben artık birey değilim. Hâkimi bekledik iki saat. Benim hakimim iyiydi, sözümü kesmedi, dinledi ama dediğim şey geçerlidir yine. Yukarıdan bir karar vardır ve benim ne söylediğim yüksek ihtimalle önemli değildir. “Boğaziçi öğrencisi misin?” dedi. Evet ya da hayır. Asıl üzüntüm orada Boğaziçi öğrencisi olmayanlara, çünkü bu ilk sorulan soru en önemli soru. Değilsen yandın. Yüksek ihtimalle nerede okuduğunu, ne yaptığını sormuyorlardır bile. Söylediklerini onaylıyor musun? Evet. Eklemek istediğin bir şey var mı? Orada işte önceden hazırladığın kompozisyonu söylemen gerekiyor. Eksik bir şey söyleme ihtimalin de çok yüksek tabii ki, orada da avukatların tamamlıyor. Gerçi söylediklerine göre avukatların raporlarını okumuyorlar bile çünkü benim ne söylediğim önemli. Avukatların söylediği kanıtlar da kullanılabiliyor ama daha düşük seviyeli bir kanıt. Sonra çıktık ve kararı beklemeye başladık. Bir saat sonra da karar açıklandı. Çok etkilendiğim bir anım vardır. Bir arkadaşım, normalde çok neşeli bir insandır, beklerken ağlıyordu ‘Ben yaşamak istiyorum.’ diyerek. O an çok sakladım duygularımı sakin kalmam gerektiği için ama çok etkilendiğim bazı olaylar vardı. Ben bu stresle baş etmek için hala çok laubaliydim. Kendime, ben zaten tutukluluk tecrübesini yaşamak istiyordum diyordum. Bir şeyle tutuklanacaksam bununla tutuklanayım diyordum yani. Ama ben o kadar çok şey bilmiyormuşum ki. Bu olayı çok basite almışım. Bir kere suçsuz bulunsan bile bu siciline işliyor. Ne kadar saçma bir şey! Niye sicilime giriyor? Bu benim utandığım bir durum değil, o yüzden çok etkilenmedim.  Ama hoş bir şey de değil yani. Orada çok kötü bir ortam vardı gerçekten, herkes ağlıyordu. Başka salonların oralarda olaylar çıkıyordu hep, bu çok gericiydi. Yine birisi tutuklandı mı, bir hukuksuzluk mu oluyor gerginliği vardı. Ben ağlamıyordum ama o anları hep içime attım, hatırlıyorum şu an. O duyguları ben de hissediyordum, o yüzden çok etkilendim. Dramatik bir film izlerken seninle en çok bağdaşan bir şeye çok ağlarsın ya, en çok seni o etkiler ya, aslında film karakterine üzüldüğünü sanırsın ama kendine üzülürsün. Bu durum da öyle bir şey. Sanki başkasına acıyormuş gibi hissediyorsun ama aslında kendine acıyorsun.

“O insanlar bunun sebebinin biz olduğumuzu düşünüyorlar”

Biraz polislerden bahsetmek istiyorum. Dediğim gibi çok fazla polisle konuştum. Beni gözaltına alan benden genç bir çocuktu. O kadar çocuk düşüncelere sahip bir insandı ki hiç anlamaya yakın değildi olayları. Sadece gelmiş buraya, 22 yaşında evli ve çocuğu var. Ve o sırada eve gidemediği için üzülüyor aslında. Bu yüzden de gergin. Ben her polisle konuştuğumda bana şunu dediler, ben çok şaşırmıştım, “Siz bizi çok yoruyorsunuz.”. Çünkü her sabah sekizde kampüsün oraya geliyorlarmış, zaten çok fazla birim geliyor. Akşam dokuza kadar bazen daha fazla ek mesai yaparak bütün gün ayakta dikiliyorlar, oturamıyorlar. Bu insanlar namaz kılan insanlar. Kimsenin bunu düşündüğünü düşünmüyordum, ben de düşünmüyordum bu insanların namaz kıldığını. Yani namaz kılamıyorum, yemek yiyemiyorum, ek mesai yapıyorum ve ücret alamıyorum. Ve çocuklarımı göremiyorum senin yüzünden. Son kısmı çok önemli: “Sizin yüzünüzden.” O insanlar bunun sebebinin biz olduğumuzu düşünüyorlar. Üstelik içeride biz barışçılız ama dışarıda durum daha farklı. Dışarısı ve içerisi çok farklı. Orada katil polis diye çok slogan atılıyor, ben dışarıda da oldum, oradan biliyorum. Ben o yüzden her zaman okulun içinde olması gerektiğini savunan bir insanım. O gün de onu savundum, ironiktir bu arada.

“Biz konuşurken yanımızdaki eskort polisler de sohbete katılıyordu”

Ben o an hayatta kalmaya çok odaklandığım için dediğim gibi hiçbir duygumu yaşamadım tam. Serbest kaldığımı duyunca sadece gülümsemişimdir yani. Herkesi görseniz, yerleri öpenler… O duyguları ben yaşayamadım hiç, ama ona da üzüldüm, keşke yaşayabilseydim. Üç gün güneş görmedim yani. İlk kez görmem çok güzeldi. Yolu izledim mesela adliyeye giderken. İçeride şarkı söylüyorduk, şarkı dinlemeyi çok özlemiştim. Adliyeye giderken müzik açtılar, o da çok güzel geldi kulağıma. Çok keyif aldım o yolculuktan. Adliyeye giderken çok ilginç bir ortam vardı. Biz artık polislerle haşır neşir olmuştuk çok. Biz konuşurken yanımızdaki eskort polisler de sohbete katılıyordu. Sonra amir polis kesin sesinizi diye bağırdı ve biz çok sesli bile konuşmuyorduk. Normalde buna karşı çıkarsın çünkü yaptığı şey yasal değil, konuşma hakkımız var orada. Ama ilk kez çok gergin bir ortam vardı, kimse karşı çıkmadı. O da ilginçti. Muhtemelen yüksekten emir vardı. Bunlar suçlu öyle hissetmeli, kimseyle yakınlık kurmamalı gibi bir kafa vardı yüksek ihtimalle.

Biraz oradaki mutluluktan bahsetmek istiyorum. Ben o şekilde hissetmedim o an ama yine de diğerlerini anlatmak istiyorum. Polislere dil falan çıkarıyorlardı, çok çocuk gibilerdi. Sürekli ama sürekli sevinçle sarılıyorduk. Herkes çok yakın arkadaş olmuştu artık. Üç saat falan sevinmekle geçti. Milletvekilleri de vardı orada, çok prim yaptılar. Ama haklarını da yememek lazım, yardım da ettiler, avukat gönderdiler mesela. Telefonumu eve gidince açtım, 300 mesaj falan vardı. Yine bu büyük olaylardaki bireyselliğin kaybolmasıyla ilgili, olayı sen yaşamıyormuşsun gibi gelir. Bu çok üzülünce de sevinince de böyledir. O yüzden ben o mesajları görünce duygulanmıyordum. Bu da çok ilginç ve kötüydü. Görev gibi görüyordum herkese sırayla mesaj yazmayı. Sadece kız arkadaşımın çok endişelendiğini hissediyordum. Biliyordum da avukat aracılığıyla falan görüşmüşlüğümüz olmuştu. Ona çok üzüldüm. Onun sevinmesine çok sevindim, bir de ailemin.

“Artık bir insanın terörist sayılması çok kolay”

Dünya değişmiş üç günde, uluslararası bir sürü olay olmuş, hocaların eylem şekilleri değişmiş, tencere tavalar her gün yapılmış. Bunları duymak çok güzeldi. Zaten nezarethanedeyken bu aşırı büyük bir moraldi. Biz böyle olacağını tahmin ediyorduk. Öte yandan, hep benim sevinçlerim üzüntüye dönüşüyor aslında çünkü biz en iyi koşullarda, okulun içinden alındık. O yüzden de o kadar laubaliydik. Çok belli bizim suçlu olmadığımız. Ama bizim okuldan olmayan, sansasyonel bir şekilde fazla etki yaratmayan insanlar alınıyor. İsimleri anılıyor evet ama dünyada çok bir şey değiştirmiyor. Sadece üzülmekle kalıyoruz. Biz bunun bir şey değiştireceğini biliyorduk, o yüzden baya büyük bir teselli oluyordu bu. Ama başka hiç kimse bizim gibi değil, o yüzden diğerlerine çok üzülüyorum. Biz elli kişi alındık. Yirmi beş yirmi beş koro yapıp şarkı söylüyorduk. Ama pek çok insan tek alınıyor. Ben sadece bir saat tek başıma kaldım, o bile korkunçtu yani. O stresle yüzleşmek zorunda kalıyorsun. Başka insanlar yalnız kalıyor orada, çok üzücü bir şey.

Ertesi güne kadar ben tamam artık serbestiz ve bitti sanıyordum. Dünyada değişiklik yarattık ve hayat normale döndü gibi düşünüyordum. Biz kahraman gibi hissediyoruz ama olayın hukuki boyutunu hiç bilmiyordum. Biz şu an bir davadayız, yargılanmamız devam ediyor. Benim şu an yaptığım her şey ama her şey bir delil olarak toplanıyor ve terörle bağdaştırılmaya çalışılıyor bu olay. Serbest kararı çıkmadı aslında, tutuksuz yargılanma kararı çıktı. Uzun süre ben yurt dışına çıkamayacağım. Avukatlar dedi ki senin telefonların kesinlikle dinleniyor, senin ve ailenin geçmişi araştırılıyor. Ben işin aile boyutunu, onları riske attığımı falan hiç düşünmemiştim. Artık bir insanın terörist sayılması çok kolay. Terörist diye adlandırılması daha da kolay zaten. O yüzden çok çok endişelenmeye başladım birden. Canlı yayına çağırmışlardı beni, medyascope’da, ‘Ben sadece gözaltına alındım, bu psikoloji çok kötü, bir suç işlemedim’ gibi şeyler demeyi düşünüyordum. Eylemden falan bahsetmeyi düşünmüyordum. İfademi biliyorum yani, onu bozacak bir şey söylemeyeceğim. Ona rağmen iki avukatım da asla katılma dedi. Senin söyleyeceğinin asla önemi yok çünkü. “Sen orada bulundun, yanındaki bir insan bir şey dedi, bu senin için kanıt olarak kullanılacak.” dedi. Normalde kullanılamaz yani tabii ki. Yani hukukun hiçbir parçasından bahsedemiyoruz. Benim şu an hiçbir güvencem yok. Ben artık bu isyanı onların kontrol ettiğini düşünüyorum. Bilerek yapıldığını düşünüyorum pek çok şeyin. LGBTİ’ye laf atmak bilerek yapılıyor mesela. 

“Gençliğe saldırmanın nasıl bir yararı olabilir ki onlara?”

Çok korkmaya başladım. Gözaltından önce şöyle düşünüyordum, biz şu an direniyoruz ve bu şekilde bir akım başlatıp Türkiye’yi daha iyi bir hale getirebiliriz. Bu yanlış bir bakış açısı bence şu an. Çok temkinli olmamız gerekiyor. Geziden sonra, darbeden sonra, bombalamalardan sonra güçlendiler. Hep kaostan sonra güç kazandılar. Şu anda da bir kaos var ve bilerek bu söylemler, kışkırtmalar. Orada keskin nişancı koymazsın yani çatıya. Bu davanın iyi yere gideceğine dair umutlarım da çok azaldı. Anlamıyorum, bütün bu olayların hükümetin nasıl işine yarayacağını çok merak ediyorum. Milyonlarca genç oy kullanacak, gençliğe saldırmanın nasıl bir yararı olabilir ki onlara? Bilmiyorum, seçmenlerin üçte biri yani. Bu bir metottur. Sorunlar varsa bir ülkede ya iç savaş çıkar ya dış savaş çıkar ya da insanları gerçeği düşünmekten alıkoyan şeyler olur. Benim akıl sağlığımı koruyamadığım kısım, şu an yargılanma sürecim çünkü benim hiçbir özelim yok şu anda. Hatta avukatlar “Senin peşine insan bile takabilirler, bu gayet yapılan bir şey.” dedi. Ailemin araştırılması çok çok rahatsız edici. Ve şu an terörle bağdaştırma çabası var. Ben olmasam bile birilerinin öyle olacak olması çok çok üzücü. Davanın buna dönüşecek olması da çok üzücü. Hocalarımızın çoğunun yanacak olması çok üzücü. Okulun tamamen bozulacak olması çok üzücü. Şu an bence her şey onların istediği gibi gidiyor.

“Referans bile alamayacaksın beni, ben yokum. Anonimim”

Sansürü hiç sevmem. O yüzden de ifade sırasında çok zorlandım. Doğru olmayan şeyler söylemiş olduk, yani çarpıttık gerçeği. Şu an hep sansür. Twitter’dan beğendiğim her şeyi deli gibi kontrol ediyorum mesela. Tutamıyorum tamamen kendimi, paylaşıyorum da bazen bir şeyler ama emre bağlı olarak, alın bu çocuğu, derlerse bunların hepsi karşıma delil olarak çıkacak. Akıl sağlımı nasıl koruyorum diye sorarsan çok yatırım yapmaya başladım şu sıralar. Babamın iş yerinde çalışıp ona yardım ediyorum. Astım olduğumu öğrendiğimden beri üç aydır sigara içmiyordum, ona tekrar başladım çünkü bu stresle nasıl baş edeceğimi bilmiyorum. Gözaltı stresi değil bu. Gözaltında o stresi direkt yaşıyorsun zaten, mücadele etmesi daha kolay. Pislik mi seni strese sokuyor, o an o pisliği görüp yaşıyorsun zaten. Bu bence hayatım boyunca pislik içinde mi yaşayacağım stresinden daha kolay. Şu an ben sekiz ay boyunca yaptığım her şeyi sorgulayacağım, sansürleyeceğim. Aklımda çok fazla şey var söylemek istediğim, bunları bile söylemiyorum. Referans bile alamayacaksın beni, ben yokum. Anonimim.    

Bir arkadaşımızın gözaltı öncesi, sırası ve sonrasında yaşadıklarını anlattığı röportaj serimizin üçüncü yazısını okudunuz. Röportaj yaptığımız diğer arkadaşlarımızın hikayelerini önümüzdeki haftalarda sizlere aktarmaya devam edeceğiz. Yaşadığımız sıkıntıların paylaşıldıkça azaldığına inanan bizler, hikayelerimizi birbirimizle paylaşarak bu zor günlerden daha da güçlü çıkacağımızı biliyor ve gözaltı sürecinde yaşadıklarını bizimle paylaşmak isteyen tüm arkadaşlarımızı aramıza bekliyoruz.

İletişim: koldugmeleribusos@gmail.com

Yorum bırakın