Biz Kol Düğmeleri projesi olarak 10 yıldır BUSOS çatısı altında faaliyet göstermekteyiz. Öncesinde hapishaneler ve mahpus hakları üzerine sahada öznelerle çalışıyorduk fakat 3 yıldır hapishanelere alınmadığımız için hak savunuculuğumuzu dışarıdan yürütmek durumunda kaldık. 1 Ocak 2021 tarihinde üniversitemize yapılan kayyum rektör atamasının ardından üniversite önünde başlayan ve zamanla İstanbul’un, hatta Türkiye’nin farklı noktalarına yayılan protestolarda onlarca gözaltı gerçekleşti ve birçok arkadaşımız gözaltı, ev hapsi ve tutukluluk gibi kapatılmanın çeşitli hallerine maruz bırakıldı. Bu süreçte hapsedilmeyi deneyimlemiş bireylerin hikayelerini kendi ağızlarından dinlemek ve bu hikayeleri yaygınlaştırmak için arkadaşlarımızla bir röportaj serisi başlattık. Bu röportajları Artı Dergiyle beraber yazılaştırarak her hafta yayınlamayı planlıyoruz.
#BundanSonrasıBizde
“Genel olarak çok güçlü ve güzel bir eylem olduğunu düşünüyorum”
Protesto sürecini yorumlayabilir misin?
Hepimizin bildiği gibi 1 Ocak’ta kayyum atandığı haberini öğrendik ve 4 Ocak Pazartesi günü bir araya gelip bunu protesto etmek için toplandık. Bir çoğumuz da oradaydık zaten, beraberdik. Ben de orada olanlardan biriydim. Sanıyorum saat 14.00’teydi değil mi basın açıklaması? 14.00’ten biraz daha önce gittim ben oraya insanlarla konuşmaya. Bir heyecan vardı herkeste, ben de dahil. Acaba kalabalık olacak mı, acaba nasıl geçecek diye. Ondan sonra okulun dışına çıktığımızda muazzam bir kalabalık olduğunu gördük ve bu beni çok mutlu etti açıkçası. Diğer üniversitelerden gelen arkadaşlarımı orada görmek, 2-3 yıldır hiç görmediğim arkadaşlarıma orada karşılaşmak… Hatta iki üç yıllık değil, lise arkadaşlarımla, yıllardır görmediğim arkadaşlarımla orada denk geldim. Bu beni çok mutlu etti. Genel olarak da çok güçlü ve güzel bir eylem olduğunu düşünüyorum. Kuzey kampüsteki o kalabalık görüntüyü zaten hepiniz biliyorsunuz. O gün çok motiveydim ve dört beş saat boyunca belki oradan oraya yürüdük. Polisle karşı karşıya gelmenin de etkisiyle yorucu ve adrenalinli bir gün oldu. Eve döndüğümde o gün- ki saat sekiz, dokuz civarı dönebildim ancak- yorgun ama çok mutlu ve güzel bir gün geçirmiş olmanın heyecanı vardı üstümde.
“Üstümde bir özel harekat polisi uzun namlulu silahı ile duruyor”
Polisle karşı karşıya gelinen andan söz ettin, bu andaki deneyimlerinden bahsedebilir misin?
Yani benim polisle birebir temasım olmadı. Ondan sonra tabii ki o sırada güney kapının önünde itiş kakış oldu. Ama benim birebir deneyimlediğim bir şiddet olmadı, polis müdahalesi oldu ama doğrudan benim üstüme değildi. Sadece bir ara gaz atılırken ben de gazdan kötü etkilendim. Onun dışında kendi adıma bir şey söyleyemem. Bazı arkadaşlarımızın baya darbe aldığını, polisin copla vurduğunu falan gördüm tabii ki. Gözümün önünde oldu o şeyler. Ondan sonra, dediğim gibi eve geldim, dinlendim zaten erken yattım yani. On bir – on iki civarı gibi yorgunluktan yatmıştım. Sabah 5 buçukta, yarım yamalak uyandım. İlk başta annem ve babam uyanmış. Polis, kapıya koç başıyla “Polis, aç kapıyı polis!” diye vuruyormuş. Ben tam anlayamadım zaten. Odamdan çıkana kadar her şey oldu bitti diyebilirim. Ben odamdan çıkana kadar babam kapıyı açtı. Zaten kapı şu anda da tam kapanmıyor, yarım kırılmış esnemiş durumda. Babamın kapıyı açmasıyla beraber babamı girişte yere yatırdı özel harekat polisleri, annemle beni yatırdılar ben odamdan çıkamadım. Benim üstüme de bir tane özel harekat polisi geldi. Üç kişiydik o gün evde. Kardeşim var normalde de, o evde değildi. O gün şans eseri arkadaşında kaldı. Ondan sonra üçümüzü de yere yatırdılar. O sırada ben kendi odama doğru düştüm. Üstümde bir özel harekat polisi uzun namlulu silahı ile duruyor. Hemen arkada annemi görebiliyorum göz ucuyla, o da yerde yatıyor. Babamı göremiyorum diğer tarafta kaldığı için. Böyle herhalde 30-40 saniye belki biraz daha fazla bekledik. O sırada beni kelepçelediler. Ters kelepçe taktılar bana. Benim orada gözüme takılan ve beni biraz etkileyen nokta, annemi o halde görmem oldu. Annem de benzer bir şekilde beni. Zorlayıcı bir durum oldu ikimiz açısından. Ondan sonraki süreçte beni ters kelepçe ile gözaltına aldıktan sonra bir form tutuldu. Odamda arama yapıldı. Bütün kitaplar, defterler, notlar alt üst bir şekilde… Cep telefonuma el konuldu. Annem tabii çok gergin o sırada, babam daha sakin olsa da ben annemi biraz teselli etmeye çalışıyorum, salonda kelepçeli bir şekilde otururken. “Bir şey yok, yanlış bir şey yapmadım, çok merak etme” falan diyerek. O da sağ olsun güçlü durmaya çalıştı elinden geldiği kadar. Ondan sonra özel harekat polisleri gitti. Bilmiyorum burada çok değinmeme gerek var mı ama zaten soruşturmayı yürüten Güvenlik Şube iken özel harekat polisleri ile baskın yapılması tamamen hukuka ve akla mantığa aykırı bir şey. Tamamen bir propaganda ve basına göstermek amaçlı yapılmıştı. Zaten özel harekat polisleri ayrıldı ve Güvenlik Şubeyle beraber Vatan Emniyet’e götürüldüm.
Gözaltına alınacağını tahmin etmiş miydin?
Yok canım, ben on birde yattım hiç öyle bir şey aklıma gelmedi. Çünkü dediğim gibi polisle bir karşı karşıya gelme durumunda da ben öyle önde duran birisi değildim ya da ne bileyim bahsedilen suçları işlemiş olsam, zaten ufak suçlar ama, gerçekten de işlemediğim bir durum var. O yüzden beklemiyordum yani açık konuşayım. Saat on bir on iki gibi rahat yatmıştık. Daha önce de gözaltına alınmadığım için öyle bir şey olabilir diye düşünmemiştim.
Ne gerekçeyle gözaltına alındığını söylediler mi?
Tabi işte iki tane suç var. Biri 2911 maddeli basın, gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet, biri de polise mukavemetten gözaltı, babam hatta tutanak doldurdu. Evde arama yapıldı. Bu gerekçeyle aldıklarını söylediler. Dediğim gibi zaten bu iki gerekçe de özel harekat operasyonunu geçtim, normalden çağırırsın iki gün üç gün sonra ifade verilir ki bu suçları işlediğim mahkeme kararıyla sabit bile olsa cezası çok cüzi. Yani sokakta kavga etmeye denk gelen suçlar zaten aslında.
“Sadece dışarının karanlık mı aydınlık mı olduğunu bilebiliyorsun”
Gözaltı sürecinde yaşadıklarından bahsedebilir misin?
Tabii, ilk başta hastaneye gittik. Vatan Emniyetin oralarda bir hastane, tam bilmiyorum. Orada bir doktor muayene etti, çok uzun sürmedi zaten. Oradan emniyete götürüldük. Benle beraber gelen birkaç kişi daha varmış. Benim haberim yoktu tabi hiçbir şeyden. Kapıda başka üniversite öğrencilerini gördüm. Çok da tanımıyordum açıkçası. Orada tanıştık bazılarıyla, bazılarıyla da simaen tanışıklığımız vardı. Orada beş tane şey var, artık koğuş mu denir ne denir tam bilmiyorum, nezarethane. Bizi oraya ikişerli koydular, biz de insanlarla tanıştık. Şey çok sıkıntılıydı bizim açımızdan, saati çok kestiremiyorduk nezarethanede. Bilmiyorum, gittiyseniz belki biliyorsunuzdur. Saat zaten yok ve dışarıyla da temas olmadığı için sadece dışarının karanlık mı aydınlık mı olduğunu bilebiliyorsun. Yani öyleymiş daha doğrusu. Ondan sonra bekledik. Saat dokuz gibi gittiğimizi tahmin ediyoruz ya da sekiz dokuz gibi sabahın ilk saatlerinde orada olsak, işte aradan üç dört saat civarı geçtikten sonra avukatlarla görüşme olacağını söylediler. Ama ifadelerin o gün alınmayacağını söylediler. Benim de tahminim şu yöndeydi; çarşamba gününe de bir eylem, basın açıklaması yapılacağını söylediğimiz için, muhtemelen çarşamba gününe kadar bizi bırakmayacaklar diye düşünüyordum içerde konuştuğumuzda. Nitekim öyle de oldu. İlk gün ifadeler alınmadı. Çok rahatlıkla alınabileceği halde, ilk gün biz insanlarla tanışıp oradaki arkadaşlarla beraber boşa zaman geçirdik nezarethanede. Avukatlarla görüşmeye çıktık, öğleden sonraydı sanırım, 5-6 saat sonra oldu. Annem de avukat benim, annem de görüşe gelmişti ayrıca. Şu çok komikti, onu paylaşmak isterim. Şimdi 8 kişiyiz. Bir kısımda ikişerli ikişerli kalıyoruz. Avukat görüşmesine giden her arkadaşa diyoruz, arkadaşlar saati öğrenin gelin. Ama o çıkan arkadaş olan bitenin heyecanıyla unutuyordu, “abi unuttum ya” diyordu. Öyle üç dört görüşme üst üste saati öğrenememenin şeyi vardı üstümüzde, heyecanı mı diyim baskısı mı diyim. Ben hatta çıkarken dedim kesin bu sefer öğreneceğim, ilk iş saati sordum. İlk gün aslında görece sorunsuz geçti, ilk defa nezarethanede kalmama rağmen öyle çok sorunlu geçmedi.
“Hepimize 3 bin lira eylem gününden sosyal mesafe cezası kesildi”
İkinci gün ifadelere başlandı. Önce biz hastaneye götürüldük, şimdi günleri karıştırmak istemiyorum. Salı sabahı alındık. Salı günü böyle boş geçti görece, biraz uyuduk falan. Çarşamba günü sabah hastaneye götürüldük. Hatta çarşamba günü yeni 10 küsür kişi daha gözaltına alınmış operasyonda, o sabah öğrendik biz. Haberimiz olmadı. İlk alınan kişilerin üstüne 10-15 kişi daha eklenmiş. Ondan sonra hastaneye götürülürken polis bize kelepçe takmayacağını söyledi. Uslu durun, rahat durun gibi bir şey söyledi ve bir otobüse, okul servisi gibi düşünebilirsiniz, bizi doldurdu 10 küsür kişi -12 kişiydik galiba- 12 tane de polis, aslında tıklım tıklım korona önlemlerini hiçe sayacak şekilde gittik. Çok da sorun değildi, sosyal mesafe dışında. Sağlık raporları alındı, döndük. Parmak izi, fotoğraf çekimi falan. Ondan sonra ifadelere başlandı o gün. Çarşamba gününden bahsediyorum. İfadelerimizi verdik. O gün daha hareketli geçti bizim açımızdan, iyiydi yani o anlamda, bir iki dışarıya, hastaneye gitmiş olduk. İlk gün -tabii kaç saat, 24 saate yakın- sıkılmışız orada, hiçbir şey yok. Dışarıyı görmüyorsun. İkinci gün böyle bir şey yaşandıktan hemen sonra bir tane yaşlı polis memuru geldi, koğuş gibi olan dediğim nezarete. Bize sosyal mesafe cezası kestiğini söyledi. Hepimize 3 bin lira, eylem gününden sosyal mesafe cezası kesildi. Biz de hem güldük hem dalga geçtik. Yani bizi 25 kişi bir servis aracına bindiriyorlar, çevik kuvvet pazartesi günü o kadar kişiye müdahale ediyor. Bizi bulup böyle 3000 lira sosyal mesafe cezası kesmesi de komik bir ayrıntıydı bizim açımızdan.
“Kelepçeyi o kadar çok sıkıyorlardı ki bileklerimizi hissetmiyorduk”
Çarşamba günü de bu şekilde ifadelere başladık, ifadeleri bitirdik, hatta akşamına o diğer gözaltına alınan arkadaşların da іfadеsіnіn alınmaya başladığını öğrendik. Avukat görüşmesi oldu yine. Orada bu çarşamba günü hem okulda hem Kadıköy’de yapılan eylemi öğrendik, duyduk. Tabii ki bizim dışarıyla bir temasımız olmadığı için avukatların verdiği bilgi kadar ne oluyor, ne bitiyor öğrenebiliyorduk. O da bizi çok mutlu etti. Özellikle beni çok mutlu etti, yani çok kalabalık, çok güçlü böyle Bebek’ten Kadıköy’e yürünmüş falan. O görüntüleri görünce, duyunca çok mutlu oldum. O çok moral oldu. Ondan sonra benim açımdan asıl mesele perşembe günü gerçekleşti. Çünkü bizi yine hastaneye götüreceklerini söylediler. Oradan da savcılığa çıkmayı bekliyorduk. Zaten gözaltı süresi 48 saat de dolmuştu biz ilk alınanlar olarak, sanıyorum ki uzattılar. Ama yani hukuki olarak bitmişti bizim gözaltı süremiz. Hastaneye götürülürken ilk günkü uygulamanın aksine dediler ki size bir ters kelepçe takacağız. Biz de bunu reddettik, yani dün hastaneye gayet normal gitmiştik. Ters kelepçe diye bir uygulama da yok zaten. Bu sefer tek tek insanları böyle toplu bir şekilde de çıkartmayıp tek tek nezarethaneden böyle yaka paça yere yatırarak -ben de dahil olmak üzere- zorla plastik ters kelepçe taktılar ve bunu öyle bir hınçla yaptılar ki darp dediğimiz şey biraz oydu. Dizim de ufak kanadı, açıldı. Hem de her kelepçeyi o kadar çok sıkıyorlardı ki bileklerimizi hissetmiyorduk yaklaşık 10-15 dakika içerisinde.
“Yaka paça döverek doktor muayenesine aldılar”
Hepimiz böyle tek tek arabaya bindirildik. İki ya da üç araba gittik Bayrampaşa Hastanesine. Ondan sonra hastaneye geldiğimizde, dediğim gibi bileklerimiz çok ağrıyordu ve daha hala da tam olarak geçmedi bileğimin ağrısı bu arada. İzleri mizleri de az biraz duruyor. Biz sizleri tek tek alacağız, tek tek çıkartacağız ve tekrar koyduğumuzda yine kelepçeleyeceğiz dediler. Yani şuna geliyor, 30 küsür kişi var ve bizim ellerimiz beş dakika falan kelepçesiz kalacak. Hemen ardından ters kelepçe yine takılacak. Biz de bunun hukuka uygun olmadığını, kesinlikle kabul etmediğimizi ve bir kişiyi oradan alacağınız zaman, bir kişi doktora gideceği zaman herkesin ellerinin açılması gerektiğini söyledik. Bu tabii ki kabul edilmedi ve bu sefer zorla yine yaka paça, yerlerde sürüklenerek doktor muayenesine götürüldük. Orası da bir anormaldi. Bayrampaşa Acil kısmında önceki gün insanlar normal hastaneye girip çıkıyordu ama o gün biz ve polislerden başka kimse yok. Kapatmışlar belli ki hastanenin o bölümünü hiçbir görüntü gözükmeyecek şekilde, bizi öyle yaka paça döverek doktor muayenesine aldılar. Doktorla ben özellikle konuştum. Zaten genç de bir doktordu. Dedim ki yani bunları yazman gerekiyor. Ellerimin durumu ortada. Kolumu kırmaya çalıştı polis, kendisi söyledi. Yani kır kır diye beni alırken söylüyordu. Omzum incinmişti, bacağımda ufak bir açılma vardı. Dedim bunları yaz lütfen ve görmek istiyorum çıktısını. Sağ olsun çıktısı aldığı şeyi gösterdi bana. Benden önce giren arkadaşlarda biraz korkmuş anladığım kadarıyla doktor arkadaş, not almış ama tam çıktısını almamış. “Ben sonra yazacağım” diye biraz geçiştirmiş sanıyorum. Bilmiyorum, günahını da almayayım ama. Ben özellikle ısrarcı oldum o noktada ve raporumda o şekilde yazdı yani gözümün önünde. Ondan sonra oradan çıkarken yine doktorun önünden çıkıyorsun. Yine orada seni yere yatırıp ya da işte çok direnmezsen yere yatırmadan 2 tane plastik kelepçe -bu sefer bir tane de yetmemiş 2 tane- taktılar iyice sıkarak, ellerimizin uyuşmasını sağladılar. Oradan da Çağlayan Adliyesi’ne gittik.
Gözaltında kaldığın ortamın koşulları pandemi açısından nasıldı?
Yani nezarethanenin ortamından ziyade bizi 25 kişi bir servise bindirdiler hastaneye götürürken, söylememize rağmen bir yerlerde beklerken kalabalık bir şekilde bekledik. Ama onun dışında nezarethanenin iç ortamında çok bir şey yok. İkişerli şekilde kalıyorduk. Birer yatak, yatak denmez gerçi ona ama yatağımsı bir şey vardı, battaniyemiz vardı. O içerdeki kısım, yani nezarethane kısmında bir sorun yoktu ama giderken gelirken ya da bu itiş kakış meselelerinden sosyal mesafeyle pandemi koşullarına uygun gerçekleşmedi.
“5-6 saat rötarlı verdiler”
Beslenme koşulları nasıldı?
Normal olarak getirdiler ama biz kabul etmedik, yani biz su ve şekerle beslendik o süreçte. Bizim yani benim ve diğer arkadaşlarımın tercihi bu yöndeydi, bilmiyorum daha farklı tercih eden olmuş mudur. O noktada da şeker sokulmasına dair 5-6 saat o ilk gün engellediler, dışarıdan bir şey almıyoruz dediler ki en temel haklardan biridir bu gözaltı sürecinde, avukatların verdiği şekeri ve suyu vermeleri gerekiyordu. 5-6 saat rötarlı verdiler ve suyu da avukatlarımızdan istediğimiz zaman ufak bahanelerle polis geçiştirdi bizi orada, işte “bu kadar getirmişler”, atıyorum 8 kişiyiz, 6 tane var, diğer koğuşa verdik diyerek geçiştirdiler. Ama normal kendi verdikleri yemekleri normal saatinde verdiler.
“Bu suçları işlemediğimi, anayasal hakkımı kullandığımı söyledim”
Polis sorgusu nasıl oldu?
Yani çok basitti aslında, ben ilk defa polis sorgusuna girdim ve bu kadar basit bir şey olmasını beklemiyordum ilginç yani. Basitten kastım, böyle Arka Sokaklar’da hep görürüz ya Arka Sokaklar dizisinde polis sorgusu olur, o odaya girersin. Yok bunda baya yazıhane gibi bir yerde genç bir memur vardı. Bana yöneltilen suçlamaları söyledi daha demin bahsettiğim 2911 ve polise mukavemet. Ondan sonra ben de anlattım, kendi ifademi verdim. Bu suçları işlemediğimi, anayasal hakkımı kullandığımı söyledim. Ondan sonra ekstra bir soru olarak da bir tane fotoğraf gösterdiler bana, orada bir sürü fotoğraf vardı eylem görüntülerinden. “Bu sen misin?” dedi. Çok da net değildi fotoğraf zaten, bir kişinin arkasında yarım bir yüz vardı. Ben de tam net olarak çıkartamadığımı söyledim. Bu şekildeydi ifadem de yani çok bir detay yoktu açıkçası.
Polis sorgusuna bir defa mı girdin?
Evet. Hatta savcı da benden şey istemedi. Normalde emniyette ifade verdikten sonra savcılığa çıkar çoğu kişi, herkes yani. Ama savcı benim ifademi istememiş, emniyetteki ifademi alıp beni serbest bıraktı.
“Savcılığa sevk edilmeden serbest kaldım”
Savcıya sevk edilip edilmeyeceğini söylemişler miydi?
Yok bilmiyordum. Şaşırdım hatta ben. Çağlayan’a geldiğimizde biraz atlamış oldum orayı ama Çağlayan’da 2 odaya koydular, yani oda dediğim yine koğuş tarzı bir yer, nezaret. Biz 30 küsür kişiydik sanıyorum ya da öyle bir sayı. Tek tek değil beşerli onarlı yukarı, savcılık kısmına çıkıyorduk. Ben de herkes gibi sıram geldiğinde çıktım. Bekliyorum, avukatlarıma bakıyorum. Benim avukatlarım da ortada yok. Biraz şaşkınım. Sonra ismimi söyledim o görevliye, “Senin ifadeni savcı istemiyor, geri gidebilirsin” dedi. Ben de şaşırdım. Sonra geri gittim nezarete polis eşliğinde. Aradan yaklaşık yarım saat bir saat sonra daha savcılığa sevk edilmeden serbest kaldım. İlk serbest kalan kişi bendim orada, sonra diğer arkadaşların çoğu da savcılığa çıkıp savcılıktan adli kontrolle serbest kaldı. 2 kişi tutuklama talebiyle mahkemeye çıktı ama onlar da hemen bir saat sonrasında tutuklanmadan serbest kaldı.
Hakkında devam eden hukuki bir süreç var mı peki?
Hukuki süreç devam ediyor, henüz iddianame hazırlanmadığı için duruşma günü belli değil. Adli kontrol ya da herhangi bir tedbir sürecim yok. Benimle beraber gözaltına alınan diğer arkadaşlara adli kontrol uygulanıyor bildiğim kadarıyla. Şimdilik dava sürecini bekliyoruz avukatlarla beraber.
“Çağlayan’ın önünde liseden, üniversiteden, ilkokuldan arkadaşlarım gelmişti karşılamaya”
Serbest bırakılacağını nasıl öğrendin?
Biraz komik aslında. Dediğim gibi ben yukarı çıktım savcılığa, ifademi vereceğim diye 5-6 kişiyle beraber, savcı istemediğini söyledi. Aşağı indik. Böyle parça parça, beşer altışar ifade verenler geliyordu. O süreç biraz sıkıcıydı, benim açımdan, herkes açısından, bir saattir bekliyoruz orada. Zaten bütün günün yorgunluğu var. Bir an önce bitsin de gitsin havasındaydı. Herkes geldi, en sonunda hala bekliyoruz. Aradan bir yarım saat geçti. O sırada avukatlarım öğrenmiş benim serbest kalacağımı ama tabi bilmiyorum içerde. Sonra bir polis memuru geldi, “serbestsin” dedi. Bir tek benim ismim okununca 30 kişinin arasında biraz mahcup oldum. Niye öyle olduğunu anlamadığım için “Emin misiniz? Doğru mu?” diye sordum ve diğerlerinin durumuyla ilgili olarak birkaç soru sordum. Benim serbest olduğumu, diğer arkadaşlara da birazdan cevap geleceğini söylediler. Neyse orada işte tokam vardı, nezarethanede bırakmıştım. Nezaretin girişinde tokamı aldım ve bir soru daha sordum, ne olacak diğer arkadaşlara diye. Polis de beni şakayla karışık azarladı. Yani burada serbestsin denip en çok süre geçiren insan sen oldun, hele bir an önce git artık buradan diye beni kovaladı. Sonra çıktım adliyenin önüne. Adliye girişinde annem avukat olduğu için bekliyordu, bir de iki liseden avukat arkadaşım vardı. Onlar karşıladı beni, sarıldık. Hemen ardından Çağlayan’ın önünde zaten bir sürü arkadaşım dediğim gibi liseden, üniversiteden, ilkokuldan arkadaşlarım gelmişti karşılamaya. Selamlaşıp konuştuk, ettik. O şekilde çıktık.
“Ben bu kadar kişiyle bir ayda konuşmamıştım”
Arkadaşlarının desteği sana ne hissettirdi?
Evet, onları aslında şöyle anlatabilirim; oraya gelen bir sürü arkadaşım farklı kesimlerden, farklı bölümlerden, üniversitelerden. Onlarla konuştuk. Oradan ayrıldıktan sonra eve 9’a doğru gelmiştim. Telefonum hala poliste, zaten telefonum yok, hattım yoktu ve İnstagram’ı açtım bilgisayar üzerinden, Twitter’ı açtım ve gerçekten hayatımda ben bu kadar kişiyle bir ayda falan konuşmamıştım. Yani 150-200 kişiyle konuştum belki, anlatamam size. O kadar mutlu etti ki beni, herkes “Geçmiş olsun. Nasılsın, iyi misin?” diye ilkokul öğretmeninden tutun da lisede hiç görüşemediğim bir arkadaşıma kadar, o çok mutlu etti beni. Benzer bir süreci annem de yaşamış. Hem bu süreçte, yani ben gözaltındayken bir sürü insan aramış, sormuş hem de ben gözaltından çıktıktan sonra biz evdeyken de annemin telefonu susmak bilmiyordu. Bir sürü insan destek mesajı atıyordu. Linkedin’den bile mesaj atan oldu. Yani o da beni çok mutlu etti, bir tane olumsuz tepki almadım neredeyse.
“Haklı bir şey yapıyor olmanın verdiği bir gurur ve özgüven var”
Bütününe baktığında, gözaltı deneyimini nasıl değerlendirirsin?
Yani ikiye ayırabilirim. Gözaltı deneyiminden ziyade o sabahki operasyon meselesi biraz travmatik olan kısmı. Çünkü uzun namlulu silahlarla sabahın 5 buçuğunda evimin basılması normal bir şey değil. Ben ailemle çok sıkıntı yaşadım. Şöyle bir detay verebilirim size. Ailemle sıkıntı yaşadım derken, ben 6 ay öncesine kadar yalnız yaşıyordum. Benim yaşadığım ev kentsel dönüşüme girdiği için tekrar annemlerin yanına taşınmak zorunda kaldım ve ailemle yaşadığım evde bu olay gerçekleşince, hem onların yaşadığı travma hem de beni o şekilde görmeleri… O an biraz bizim açımızdan sert bir anı oldu ve zorlayıcı bir şey oldu. Ben dışarı çıktıktan sonra annemlerle hep bunu konuşup başka çarem olmadığı için normalleştirmeye çalıştım biraz, annemlerin kaygısını azaltmak için. Tabii ki normal bir durum değil, aslında normalleştirmemek lazım ama o şekilde onlara psikolojik olarak destek olmaya çalıştım. Annem de babam da ben çıktıktan sonra iki üç gün tam toparlayamamışlardı, hatta bir hafta diyebilirim. Daha yeni yeni biraz kendilerine geliyorlar. Daha rahat uyku düzenleri, yemek düzenleri daha yeni yeni oturuyor. Bu işin bir boyutu. Diğer boyutu da gözaltı süreci, darp ya da yaşadığımız kötü muamele. Yani açık konuşacağım beni çok şey yapmadı, etkilemedi. Çünkü yaptığımız şeyin doğru bir şey olduğunu biliyordum. Ben o gün o eyleme katıldığım için pişman değilim. Yaptığım şeylerden pişman değilim ve doğru bir şey yapmış olmanın verdiği rahatlık ve özgüven vardı bende. Şu anda da aynı şekilde düşünüyorum. O yüzden arkadaşlarımdan gelen destek de ya da hiç tanımadığım insanlardan gelen destek de bu yöndeydi. O yüzden de işin o asgari boyutu mu denir artık ne denir bilmiyorum. O boyutunun psikolojik tahribatı bir yanda var. Diğer yanda da bu süreçte aslında iyi bir şey yapıyor olmanın ya da doğru, haklı bir şey yapıyor olmanın verdiği bir gurur ve özgüven var diyebilirim.
“Doğru bir şey yaptığımızdan, haklı olduğumuzdan eminiz”
Genel olarak protesto sürecini nasıl yorumluyorsun?
Çarşamba günü biz gözaltındayken yapılan eylem ve Kadıköy’de ve Boğaziçi’nin içerisinde yapılan eylem beni aşırı mutlu etti, yani ilk çıktığım zaman ilk sarıldığım arkadaşlardan biri de o eylemde çok aktif rol alan bir arkadaştı, dedim ki süpersiniz. Çağlayan Adliyesi’nin önünde direkt onu görünce boynuna sarıldım arkadaşın, o da çok mutlu oldu zaten, o beni çok mutlu etti. Çünkü biz orada gözaltına alınmamıza insanlar ses çıkardı. Bize sahip çıkmak demekti aslında oradaki o kalabalık bir anlamıyla, o da beni çok mutlu etti. Şu anda devam eden eylemlerle ilgili düşüncem de dediğim gibi. Yani doğru bir şey yaptığımızdan, haklı olduğumuzdan eminiz. Yaptığımız eylemler, eylem biçimleri de bunu gösteriyor zaten. O yüzden hiçbir pişmanlık ya da negatif düşünce yok benim kafamda.
“Aslında çok anlamlı bir yere de oturuyor bu eylemler, akademisyen olmak istediğim için”
Şu an günlük hayatında neler yapıyorsun ve geleceğinle ilgili neler planlıyorsun?
Şu an sadece iki şey var hayatımda. Biri finaller, şu an iki tane dersim var önemli, onları vermeye çalışıyorum. Dün bir tanesinin quizine girdim. Cumartesi günü de finaline gireceğim. İkincisi de eylemlere olabildiğince katılmaya çalışıyorum. Tabi ki zor oluyor bu süreçte, hem sınavlara çalışmam gerekiyor, geri kaldım da bu süreçte doğal olarak. Ama bugün okuldaydım mesela. Haftada en az iki üç gün okula gitmeye çalışıyorum. Hisarüstü’nde değilim, o açıdan da zor oluyor. Yarın oturup çalışacağım mesela, cumartesi günkü finalime. Yüksek lisansta ikinci senem benim, iki dersimi bitirip master tezimi yazacağım. Bir yandan da tezle ilgili hocalarımla görüşüyorum. Ha onu da belirteyim bu arada, endüstri mühendisliğindeki bütün hocalarım tek tek yazdı, tek tek konuştuk. Onlara da teşekkür ediyorum destekleri için. Ben akademisyen olmak istiyorum, aslında çok anlamlı bir yere de oturuyor bu eylemler, akademisyen olmak istediğim için. Master’ımı tamamlayıp doktorayla devam etmeyi düşünüyorum. Onun için de bu hafta finallere çalışıyorum.
“Böyle devam etmesini umuyorum bu birlikteliğin”
Senin eklemek istediğin bir şey var mı?
Tekrar olur belki ama şunu söyleyebilirim. Özellikle biz gözaltındayken protestolara katılan, bize sahip çıkan, hatta okuldaki eylemlerde sonradan gördüm yani bizim adımıza destek mesajları okunmuş, herkese çok teşekkür ederim. Onun dışında da bütün eylemlere katılan, yurt dışından desteğini sunan, haklı bir şeye omuz vermeye çalışan herkese çok teşekkür ediyorum ve böyle devam etmesini umuyorum bu birlikteliğin.
B.Ç’nin gözaltı öncesi, sırası ve sonrasında yaşadıklarını anlattığı röportaj serimizin ilk yazısını okudunuz. Röportaj yaptığımız diğer arkadaşlarımızın hikayelerini önümüzdeki haftalarda sizlere aktarmaya devam edeceğiz. Yaşadığımız sıkıntıların paylaşıldıkça azaldığına inanan bizler, hikayelerimizi birbirimizle paylaşarak bu zor günlerden daha da güçlü çıkacağımızı biliyor ve gözaltı sürecinde yaşadıklarını bizimle paylaşmak isteyen tüm arkadaşlarımızı aramıza bekliyoruz.
İletişim: koldugmeleribusos@gmail.com