
Damien Dünyayı Değiştirmek İstiyor, Xavier de Choudens tarafından yönetilmiş İstanbul Film Festivali’nde Sinemada İnsan Hakları bölümü altında izlediğimiz tatlı bir Fransız filmiydi. Filmi tatlı kılan unsur günümüz dünyasının önemli konularından mülteciliği mizahi bir dille anlatıyor olması.
Spoiler vermeden konusundan kısaca bahsetmem gerekirse: Damien, Fransız vatandaşı bir ilkokul öğretmeni ve sınıfındaki bir mülteci çocuğun sınır dışı edilmesi tehlikesi ortaya çıkınca yetkililere onun babası olduğunu söylüyor ve çocuğu nüfusuna geçiriyor. Bu noktadan sonra çocukların eğitim hakkını temele alan bir mücadeleye tanık oluyoruz filmde. Bir noktadan sonra bürokratik engellerin baş göstermesi ile Damien’in avukat kız kardeşinin de dahil olduğu olaylar zinciri bizi merakla beklediğimiz sona sürüklüyor.
Bu anlatım içerisinde bir noktada mültecilerin, özellikle de çocuk mültecilerin durumlarına şahit olurken bir yandan da karakterlerin çıktıkları yoldaki deneyimlerinden hak savunuculuğunun örneklerini ve yöntemlerin eleştirilerini görüyoruz.
Mültecilerin yaşadıkları yer bir öğrenci yurdu izlenimi veriyor bize, bu mekanın onlar için bir güvenli alan olduğunu söyleyebiliriz. Burada “mülteci” ortak kimliğini paylaşan farklı ülkelerden Fransa’ya gelmiş kişiler beraber yaşıyor ve kendilerine bir ev ortamı yaratıyorlar. Dışarıda yaşadıkları korku, geleceğe dair kaygılar, karşılaştıkları nefret buraya girdikleri andan itibaren yok oluyor gibi bir anlatım var filmde. Öyle ki bu durum sinematik olarak mekanın kişiler üzerindeki pozitif etkisini müziklerle ve renklerle gösteriyor izleyiciye. Sahnede kullanılan müziğin mutluluğu ve renklerin canlılığı bir mekanın özneler için güvenli olduğu takdirde güzelleştiğini hissettiriyor
Çocuklar işin içinde olduğundan filme girerken en büyük endişem mülteci çocuklar konusunun sığ bir ele alış olması ihtimaliydi. Çünkü klişelerden alıştığımız üzere konu seyircinin duygularını deşip, seyirciyi ağlamaktan düşünemez hale getirmeye yatkın bir
konu. İşte tam bu noktada filmdeki mülteci çocukların, hakları olan bireyler olarak ele alınması altı çizilmesi gereken noktalardan birisi.

Damien’in çocukları nüfusuna alması için baba aramaya çıkışı da hayır ya da hizmet temelinden öte bir yere gidiyor. Tutundukları tavrın ve aldıkları eylemin amacı haklara erişim sağlamak ve çocuğun iyi halini gözetmek. Yukarıda da bahsettiğim gibi bu noktada yöntemsel olarak diğer gönüllülük aktiviteleri (broşür dağıtmak, giysi yardımında bulunmak, para toplamak gibi) ile çatışmalarını görüyoruz filmde. Bunun yanında bir de bu yöntemin anlatısının mizahi bir dille üretilmiş olması, konu
işleyişini güçlendirip biz seyircileri haksızlık karşısında ağlayan konuma koymaktansa haksızlık karşısında harekete geçenlerden güç almaya yönlendiriyor.
Amaçları ışığında destek aradıkları bir sahne var filmde, son olarak bu sahneden bahsederek bitirmek istiyorum. Bu sahnede Damien ve arkadaşları broşür dağıtan STK’lara gidip dertlerini anlattıklarında “biz de onlar (mülteciler) için battaniye topluyoruz, bunun için para vermek ister misiniz?” gibi sorularla karşılaşıyorlar. Bu broşür dağıtan kişilere kendi yapmak istediklerini söylediklerinde ise aldıkları tepki bir ürkme ve sonrasında Damien’in planında bir açık bulma üstüne oluyor ya da sadece uzaklaşma oluyor.
Filmde yürütülen süreç hak temeline oturtulur ya da oturtulmaz tartışması elbette yapılmalı ancak genel perspektifte Fransa’daki göçmenlere karşı olan tavrın bir parodisi çizildiğinden filmin bu anlamda amacını yakaladığını düşünüyorum. Bunun yanında da izleyici olarak bizleri de ne mutlu sonlarla gözleri boyanmış olarak ne de acıma duygusundan döktüğümüz göz yaşlarından donuklaşmış şekilde çıkartıyor salondan; aksine yarattığı absürt durumla gülmemizi ama bir yandan güldürürken ciddi problemleri düşünmemizi sağlıyor. Sonunda da bizler elimizde harekete geçmek için bir ışık bulmuş oluyoruz.
Bilge Varol