SAYILARA İNDİRGENMİŞ BİR DENEYİM: GÖZALTINDAYIM – 6

“Kadıköy eylem yasağına ya da bazı endişelere rağmen kalabalık bir şekilde sokakta olmak çok güçlendiriciydi”

Protesto sürecini bizim için yorumlar mısın?

Zor bir soru. Benim için nasıl değiştiğini ve nasıl yorumladığım anlatabilirim. İlk 1-2 ay çok güçlüydü, bence güçlendiriciydi. Farklıydık ve çeşitli sesler vardı, yani hala var, onları birazdan ayrıntılandıracağım. O ilk eylemden itibaren çok fazla insanın sorumluluk almak için, bir şey söylemek için, bir söz üretmek için dahil olmak isteyişini görmek beni bayağı heyecanlandırdı. Çünkü bir yandan okulda bir politikleşme süreci de oldu gibi. Hepimiz bir anda kendimizi böyle uzun bir karantina sürecinden sonra bir şeyler yapmamız gereken, bir şeyler düşünmemiz gereken, bir söz üretmemiz gereken bir konumda bulduk. Sonra gözaltı silsilelerinin başlamasıyla ve böyle son sürece doğru aslında hepimiz yorulduk ama yine de bu eylemlerin Kadıköy eylem yasağına ya da bazı endişelere rağmen kalabalık bir şekilde sokakta olması çok güçlendiriciydi. Ama bir noktadan da çok fazla gözaltı olması ve gözaltıların serbest bırakılması talebi için yapılan eylemlerin biraz döngüye girdiğini düşünmeye başladım ben açıkçası. Yani en başından beri koruduğumuz bazı belli başlı talepler var. Ama bir noktadan sonra taktiksel yıldırma politikalarına ve yorma politikalarına her ne kadar çok güçlü bir şekilde dirensek de bir noktadan sonra ister istemez gözaltına alınıyoruz. Ertesi gün gözaltılar serbest bırakılsın diye çıkıyoruz. Orada yine gözaltına alınıyoruz. Onlar bırakılsın diye çıkıyoruz derken… Bir de böyle bir sıkıştırmaya maruz bırakılınca daha da zorlanmaya başladığımızı düşünmeye başladım ve ona artı olarak hepimizin hayatlarında bir sürü farklı şey oluyordu. Oluyor da hala, mesela ben son sınıfım ve aslında yüksek lisans başvuruları yapmayı düşünüyordum ama şu anda yurtdışı yasağım var ve okulu uzattım. Hayatımın gidişatı birden değişti. Protestoların geldiği noktada da şöyle; bir noktadan sonra kendi içimizde de bazı ayrılıklar oldu çok doğal bir şekilde. Bu bence güçlendirici bir şey, zayıflatıcı bir şey değil. Ama onları bu noktada yeterince konuşamadığımızı da düşünüyorum. Yani farklı inisiyatiflerin, şu an farklı tutumu olan grupların, yani hepimizin tek bir ses olması adına bazen bazı şeyleri hızlı tüketmeden, tartışmadan yeterince açık konuşmadan ilerlemeye çalıştığımızı hissettim ve bence o noktada biraz sıkışmış bir pozisyondayız şu an. Yani aldığımız kararları, talepleri tekrar hatırlamamız ve unuttuğumuzdan değil ama taleplerimiz doğrultusunda nasıl bir yol çizmemiz gerektiğini tekrar bir yenilenerek bir başlangıç yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü şu an tutuklu kimse kalmadı, gözaltında kimse yok. Şimdi bu gözaltıların dava süreçleri başladı. İddianameler gelmeye başladı ve büyük ihtimalle az önce bahsettiğim gibi tekrar Çağlayan’a gitmeler başlayacak. Orada bir basın açıklaması yapmaya çalışacağız. Onu yaparken tekrar bir gözaltı zincirine girmeden nasıl bir pozisyon alabiliriz diye düşünüyorum. Direnişin, protestoların genel gidişatı anlamında davaların çoğundan da bir şey çıkacağını düşünmüyorum, çıkacak bir şey yok çünkü.

“Türkiye’de hiçbir yaptırımla karşılaşmadıkları için orada ekstra şiddet uyguladılar” 

Gözaltı deneyimin hangi noktada başladı?

1 Şubat’ta kampüsten alınan 51 kişidendim. Okuldaydık ve okuldan çıkmamıza izin verilmedi. Hatta ben o gün böyle bayağı çıkmamıza izin verilmediği anda güvenlik ve polisle birebir iletişim kurmuştum, kuranlardan biriydim. Hiçbir şekilde cevap vermiyorlardı zaten. Birinin “Okulun yönetimine sorun” dediğini duyduk.  Sonra kampüse, rektörlüğe doğru gittik hep birlikte. Aslında benim için orada önemli olan şey, bizim zaten orada şiddetsiz bir şekilde duruyor oluşumuz. Oradaki herkes de bunu korumaya çalışan insanlardı, ki ben etrafta dolaşıp tanıdığım tanımadığım herkese gidip insanlara “Ne düşünüyorsunuz, şu an ne olacak, ne yapacağız?” diye soruyordum. Ama herkeste “Ne yapabiliriz? Okulun içindeyiz, kampüsteyiz. Hiçbir şey yapmıyoruz, burada duruyoruz.” tavrı vardı çok normal bir şekilde. Polisler girdikten sonra, bence önemli olan şey orada elektriklerin kesik olması ve okulda basının, canlı yayın yapan insanların ilk gözaltına alınan insanlar olmasıydı. Önce bütün canlı yayınlar kapatıldı, sonra elektrikler kesildi. Çok saldırıya açıktık ve o anki tavırlarının kamuoyuna yansımayacağını, basına yansımayacağını bilerek bütün bir aylık öfkesini biriktiren bir polis gücüyle karşılaştık. O da çok taktiksel çünkü sürekli bir ay boyunca yukarıda Güney Kapı’da dikiliyorlar ve “Sizin yüzünüzden biz burada dikiliyoruz, aç kalıyoruz” diye düşünüyorlar, yani bunun suçlusu olarak bizi gösterip öfkelerini bize yönlendiriyorlar. Orada çok komik bir şey var aslında. Yani bizim yüzümüzden orada değilsiniz aslında çok bariz. Ama orda çok psikolojik bir şekilde poli̇se de bize de uygulanan böyle zamana yayılmış gayet taktiksel bir şiddet var ve o yüzden orada polisler, yüzleri görünse de Türkiye’de hiçbir yaptırımla karşılaşmadıkları için orada ekstra şiddet uyguladılar. Ben alınırken epey darp edildim, yani bir süre nefessiz kaldım. Kalkana yapıştırdı beni, kalkan olduğu için hemen göz göze bakıyorduk polisle. Nefes alamıyorum cümlesini ben de kurdum orada. Onu dedikçe daha çok kalkanı bastırdı. Çünkü orada tamamen güç onlarda. Sonra işte çembere alma, o çemberi daraltma, çemberde sıkıştırma, sonra çemberin dışına fırlatıp -orada bekliyorlar zaten diğer polisler almak için- orada tuttuklarını da alır almaz beni direkt ters kelepçe yaptılar ve telefonumu aramaya başladılar. O an telefonumun alınamayacağına dair bir bilgi var bende ama bunu pratiğe dökebilecek bir durum yok. Çünkü etrafıma bakıyorum, sadece ben gözaltına alındım sanıyorum, herkes gibi. Etrafımda kimse yok, birini görüp ismimi bağıracağım. O sırada polis çoktan süpürmüş zaten. Benden önce 20 kişi falan almış, otobüste bekliyorlarmış. Orada da şöyle bir taktikleri var. İyi polis – kötü polis durumunu çok iyi uygulayıp çemberin içinde çok fazla darp edip sonra çemberin dışına attıklarında -dışarıdaki polisler güya iyi- “Sen bize niye direniyorsun?” diyerek sanki on saniye önce orada neler yaşandığını bilmiyormuş gibi “Direnme” diyerek bu sefer o da artı bir şiddet uygulamayı kendine meşru görüyor. Orada beni iki polis tutuyordu, bir tane başka polis geldi. Üstümde küçük bir çanta vardı, aradılar, telefonumu aldılar, apar topar otobüse soktular. Ben diğer insanları görünce anladım herkes oradaymış zaten. Bütün süreç boyunca en büyük avantajımız bizim kalabalık olmamızdı, yani birlikte olmamızdı. Orada konuşunca telefonumuzun alınmasının yasal olmadığını fark ettik ve hep birlikte telefonları geri istediğimizi söylemeye başladık. Ters kelepçenin çözülmesini istediğimizi söyledik. Bir noktadan sonra telefonları aileleri aramak için verdiler ve sonra tekrar geri aldılar hemen.

 “O polisleri gördükten sonra dedim ki gözaltına gelmişler”

Gözaltına alınanın sadece sen olduğunu zannediyormuşsun, peki öncesinde gözaltına alınacağını tahmin etmiş miydin?

Tahmin etmiyordum çünkü kampüsteydik. Okulun içindeydik. Polisin girme ihtimalinde bile aslında çok gözaltı ihtimali vermemiştim ya da birkaç kişiyi alırlar böyle bir amaçla giriyorlarsa diye düşünmüştüm ama o 300 tane polisi gördükten sonra anladım. Zaten insanları kovalamışlar. Bizim kaçmaya bile fırsatımız olmadı, zaten nereye kaçacaksın, neden kaçacaksın? Okulun içindeyiz ve gözaltına alındığımız yer de kampüsün ortası. Yani gündüz tahmin etmiyordum ama o polisleri gördükten sonra dedim ki gözaltına gelmişler. 

Kelepçelendiğinde ya da otobüse alındığında, polisler sana gözaltına alınma gerekçeni söylediler mi?

Asla söylemediler. Sadece az önce bahsettiğim nefes alamıyorum diye bağırmaya çalıştığım kısımda polis “O zaman burada ne işin var orospu!” diye bağırdı ve saçımdan tutmaya çalıştı. Kendince hakaret edip hiçbir şekilde bir açıklama yapmadı.

“Bu şiddeti istedikleri kadar kullanabildiklerini görmenin öfkesini hissettim”

Gözaltına alınırken neler hissettin?

Bu değişiyor, çok değişik bir an, çok şey hissettim. Bir yandan gerçekten fiziksel olarak nefes alamıyor olmaktan dolayı çok güçsüz hissettim. Sonraki bütün süreçte de tekrar bir devlet şiddettiyle yüz yüze gelince bu şiddeti istedikleri kadar kullanabildiklerini görmenin öfkesini hissettim. Zaten bildiğim bir şeydi ama daha önce hiç bu kadar yakından, bu kadar şiddetli bir şekilde karşılaşmamıştım, o yüzden tekrar düşününce oradaki fiziksel acı dışında öfke, öfke diyebiliyorum.

Gözaltı sürecinden bahsedebilir misin? 

Zaten okuldan bayağı geç çıkardılar galiba bizi. Yani biz nezarethaneye girdiğimizde sabahtı. Saat kavramı falan da yoktu. Bayağı okulda bekledik, oradan hastaneye gittik. Hastanede darp raporu aldım. Kulağımda baya sorun vardı, piercingim vardı o kopmuştu. Sonra hastanede da bayağı bekledik. Kapıda da beklettiler. Yani orada hep böyle bir bürokratik bekletme vardı. Askıda bıraktılar işte bilmiyoruz, bir dosya eksikmiş diyerek. Aslında üniversitede de alışık olduğumuz şeyler, aynı söylemler. “Sadece bekletmek istiyoruz ve bekletiyoruz, bir açıklama duymaya da hakkınız yok.” zihniyeti. Talebimiz görünmez kılındı yani. Bunu hep belirteceğim sanırım ama yine kalabalık olmaktan kaynaklanan bir avantaj ve güçlü hissetme vardı. Çünkü hep birbirimizi gözetiyorduk. Yani doktorun odasına girdiğimizde kapı açıksa, oradaki herkes “Kapıyı kapatın”, polis girdiyse “Çık dışarı” falan gibi. Birinin, özellikle vatandan tekrar hastaneye götürürken çıkmadan önce kelepçeleyen bir polis sürekli özellikle sıkıyordu ve yani hatta onu gördüğümüzde hepimiz hep tetikteydik. Çok fazla sıkıyordu kelepçeyi bilerek. O an herkes aynı anda o kelepçeyi aç, işte gevşet falan diye baskı yapınca bir noktadan sonra hani 30 50 kişi birden bunu söyleyince, gevşetmek zorunda kalıyordu gerçekten. 

“Her şekilde hem psikolojik hem fiziksel şiddet uygulamaya çok müsait”

Bu süreçte kalabalık gözaltılar da bu açıdan büyük avantaj ve güçlendirici bir şey. Ama Türkiye’de genelde böyle de olmuyor yani o emniyetin mimarisi, otoparktan giriliyor olması, ıssız yerlerinin çok müsait olması aslında zaten baştan çok büyük bir psikolojik şiddeti kuruyor. Yalnız benim orada düşündüğüm şey “Ben şu an evet iyiyim ve yanımda bir sürü insan var tanıdığım”, ama ya ben buraya yalnız gelmiş olsaydım ya da yalnız gelen insanları, başka arkadaşlarımı daha önce bu süreçten önce de gözaltına alınmış ya da onun dışında gözaltında kötü muameleye bırakılmış insanları düşünerek kötü oldum. Çünkü çok müsait yani her şekilde hem psikolojik hem fiziksel şiddet uygulamaya çok müsait. Ve biz orada 30 kişi bağırdığımızda ve ses çıkardığımızda gevşetiyorlar evet ama orada 2 kişi ya da 3 kişi olduğunda bunu yapmıyorlar. Eminim ki yapmıyorlar yani başka bir muameleye maruz kalan insanlardan da duyduğumuz üzere. Genelde ben bunu düşündüm. Çünkü elli kişi birden her zaman gözaltına alınmıyorsun ve şöyle de bir şey var bunun altını çizmek istiyorum, 51 Boğaziçili olarak gözaltına almanın hala bir ayrıcalığı var. Yani biz orada ayrıcalıklı bir grup olarak göz altındaydık, ama Türkiye böyle değil yani.

Avukatınla ne zaman görüşebildin? 

Avukatla ilgili benim deneyimim birazcık olumsuz, yani hatta biraz travamatik ama yani avukatlardan kaynaklanan bir şey olduğunu çok sanmıyorum. Kalabalık olmanın dezavantajı orada bana biraz vurdu. Çünkü sabah vardık dedim ya, sabah işte 1-2 saat orada dinlendikten sonra insanlar çıkmaya başladılar avukatla görüşmeye. Ama ben o günün gecesinde 00.00’da ilk defa hastane kontrolü için çıkabildim nezarethaneden. Çünkü bildiğim spesifik, benim için gelen bir avukat yoktu o sırada. Gelenler gidenlerle konuşuyorduk ama ben bütün gün hiç çıkmadan geçirdim. Yani ben ilk avukatı saat gece birde falan gördüm. O da ifadeye girmeden önceydi. Yani orada avukatlar vardı herkes için falan ama ben hastane kontrolünde de, ifadede de en sona kalan grup oldum. 2-3 kişiydik biz böyle. Yani spesifik özel avukatım önceden olmadığı için, bir de gece bire kaldığı için, öyle kişisel bir zorluğu oldu. Çünkü herkes  2-3 tur çıktılar, girdiler falan. O an daha birlikte olsak da çok yalnız hissettiğim bir süreçti nezarethane benim için aslında.

Telefon dışında el konulan başka eşyaların olmuş muydu? 

Benim zaten sadece küçük bir çantam vardı, onun içinde de telefonum ve kartlarım, kimliğim falan vardı. O yüzden başka bir şey olmadı, nezarethaneye girerken aldılar, işte ayakkabı bağcığı, şal, çantayı filan o zaman aldılar. Ama zaten başka bir eşyam yoktu. 

Bu süreçte ailene haber verebildin mi ya da bir şekilde ulaşılmasını sağlayabildin mi? 

Otobüste verdikleri çok kısa bir anda sadece abime mesaj attım, ki bu kadar uzun süreceğini bilmeyerek attım aslında. Orada bir form doldurttular, ailenize izin verilmesini istiyor musun, istemiyor musun diye. Ben istemiyorum dedim yani onlar haber vermesin, ki formu evet diye dolduranları aramamışlar, aramayın diyenleri aramışlar.

Ailen de karakolda olduğunu biliyor muydu?

Yok bilmiyordu. Yani ailem sadece gözaltına alındığımı benim söylediğim kadarıyla, yani “Gözaltına alındım -ama o sırada- sabah çıkarız o yüzden panik yapmayın” demiştim. Ama sonradan arkadaşlarımdan ve haberlerden takip edebildikleri kadarıyla Vatan’a götürüldüğümüzü öğrenmişler.

Karakola götürüldüğünde haklarını açıklayan birisi olmuş muydu sana, yani detay vermişler miydi?

 Olmadı ama sadece o formu hatırlıyorum. O formu doldurduk, o sırada eşyaları verdik. Sonra yine çok uzun süre bekledik orada da zaten içeri girmek için. Sonra başka bir şey daha imzalattılar. Bilgi formu gibiydi ismimi, soyismimi, numaramı falan yazdım. Ama hiç hatırlamıyorum, öyle bir şey yani. O an zaten ne hakkım olabilir diye düşünmüş de olabilirim. Şu an unutuyor muyum acaba diye düşünüyorum ama yok, hatırlamıyorum yani. Sadece 2 tane imza attığımı hatırlıyorum. 

O zaman ne kadar kalacağına dair de bir bilgilendirme yapılmadı değil mi?

Yok, hep cevapsız kalan sorular yani. Yukarı çıkanlar, avukatlarla görüşenler, gelenler falan bilgi veriyordu ama avukatlara da bir şey söylemedikleri için… Yani biz ilk gün girdik ve ilk gün çıkarız diye bekledik. Sonra ikinci gün tekrar kaldık. İkinci gün de çıkarız diye bekledik. Sonra üçe kaldı falan. Yani emniyet kısmından hiçbir şekilde bir bilgi akışı zaten yok, bir bilgi vermek olsun vs. Hatta en son Çağlayan’da yanlış bilgi vermişlerdi avukatlardan öğrendiğimiz kadarıyla. 

Avukatın gelmeden seninle konuşmak istediler mi?

Yok, öyle bir şey olmadı. Çok kalabalık olduğumuz için böyle bir şey yaşanmadı sanırım. Bende yaşanmadı da hatırladığım kadarıyla genel olarak da yaşanmadı.

Gözaltındayken her akşam doktorla görüşebildin mi?

Evet, görüştük. Her gün 24 saatte bir muayeneye götürdüler. En son gittiğimizde acil Covid servisine girdik. Orayı anlamadım, ama götürdüler. 

İlk karşılaştığınızda doktorun tavrı nasıldı?

Yani 3 farklı doktor görmüş olduk. İlkinde muayene falan etmedi zaten. “Gel, sen söyle” dedi. Ben kulağımı falan gösterdim zaten ve kulağım yazılmayacak gibi değildi o an ama yine de emin olmak için sordum birkaç defa yazdınız mı diye, tasdik etmek için. Çok hızlı geçen bir süreçti. Bazı kişiler vardı, mesela kelepçesi çok fazla sıkıldığı için iz çıkanlar vardı, biraz morluğu olanlar vardı. Onların yazıldığından emin olmak istedik. Ama bende zaten söyleyeceğim başka bir şey de yoktu diğer doktorlara. Onlar da bir şey sormadılar zaten.   

“Koğuşta bir arkadaşımızın ilaçlarını alması gerekiyordu düzenli olarak… Vermediler”

Gözaltında tutulma koşullarından da bahsedebilir misin biraz? Başka hak ihlallerine de maruz bırakıldın mı? 

Evet, yani orada zaten korona olmadıktan sonra ben hiçbir yerde olmam. Biz 51 kişiydik, başka orada olanlar da vardı. Toplamı tam bilmiyorum ama en az 100 kişi varızdır. Herkes 2 tane tuvaleti kullanıyordu, sabunu falan yoktu zaten, sürekli sabun talep ediyorduk. Sürekli koyduk diyorlardı da hiçbir zaman konulmuyordu. Herhalde su dolu bir şeyin içine bir-iki damla sabun damlattıklarında koyduk oluyor. Zaten nezarethanenin kapısı kalın, orayı kapattıktan sonra çok bir şey duymuyorlar. Biz mesela hep birlikte bağırdığımızda, 3-4 kişinin kişinin tuvalete gitmesi gerektiğinde ancak gelip toplu götürüyorlardı. Tek tek gelip her birimizi ayrı götürmüyorlardı. Beklemek zorunda kalıyordum. Yemek çok kötüydü. O ilk gününden sonra, yukarı çıktıktan sonra, vegan yemek sokulmasını istediğimizi söyledik ama hiçbir şekilde kabul etmediler onu. Bir de bizim koğuşta bir arkadaşımızın ilaçlarını alması gerekiyordu düzenli olarak. Böbrek rahatsızlığı vardı ve onu 2 gün boyunca ertelediler, vermediler, ulaştırmadılar. Hatta o kişiye yukarı çıktığında kişisel olarak da saldırıda bulundular, sözlü, ırkçı bir saldırıda. Üçüncü gün artık fenalaştı, yerinden kalkamaz hale geldi. 50 kişi birden hep birlikte dakikalarca bağırdık. En sonunda ilaçlar yine gelmedi. Ambulans çağırdılar. Ama şöyle bir durum vardı, ambulans görevlileri geldi. Ambulans görevlileri hastaneye gitmesi gerektiğini söyledi arkadaşımızın. Fakat arkadaşımız yalnız gitmek istemediğini söyledi. Öyle bir psikolojik şiddet vardı aslında. Ambulansla gitmesi gerekiyor ama tek başına gitmek istemiyor çünkü ne yaşayacağını bilmiyor. Aslında düşündüğünüz zaman ambulanstan daha güvenli ne olabilir ki? Sonra biz gitmek istemediğini ama ilaçlarının verilmesini talep ettiğimizi söyledik. Üçüncü gün verdiler ilaçları. Onun dışında, tuvalete gelmeleri dışında bir görevli falan gördüğümüz çok olmuyordu. Dışarıda bekliyorlardı. O yüzden ben birebir böyle bir şiddet ya da bir şeye maruz kalmadım, bunlar yeterince zordu.

Bu sırada sen dışarıdan bir haber alabiliyor muydun?

Benim kontekstimde bir artı olamadı o.  Hatta şöyle oldu; ilk hastane kontrolüne gece 11-12 gibi çıktığımızda hastanenin önünde bir avukat gördüm ve orada avukata ilk söyleyebildim. Hatta orada avukatla konuşmaya çalışırken polis memuru sürekli engellemeye çalıştı ve ben dışarıya hiç haber gönderemedim. Büyük ihtimal çok fazla merak ettiler beni. Çünkü ben ilk günün sabahında çıkacağımızı düşünüyordum. O sırada anca ismimi verebildim o avukata. Ondan sonra avukatların odasına çıktığımda, hakkımda bir kayıp ihbarı olduğu bilgisiyle geldi avukat zaten, çünkü haber alamadıkları için dışarda kafayı yemişler. Sonrasında zaten avukatı görünce söyledim, hani haber verirsiniz falan filan diye. 

Polis sorgusundan da bahsedebilir misin biraz? 

Yani sorular zaten daha önce çıkanlardan birazcık belliydi. Kurgulanacak bir şey de yoktu. Hatta ben o sırada bu diğer kayıp ihbarını falan öğrenince çok başka kafaya girdiğim için avukatla falan da konuşamadık ne söyleyeceğimle ilgili. Ama zaten her şey ortada, aynı soruları sordular diğer arkadaşlara sorulan. Ben de anlattım yani ne olduğunu, “Çıkmaya izin vermediler. Sonra geldiler, darp ettiler” falan diye. Polis artı bir şey sormadı, aynı soruları sordu.

Kaç defa sorguya girdin? Yanında avukat da var mıydı?

Vatan’da bir kere aldılar, sonra savcı aldı Çağlayan’da tekrar. İki kere oldu yani toplam. Avukat vardı, hatta 3 tane falan vardı sanırım.

Polis o noktada savcılığa sevk edilip edilmeyeceğin hakkında seni bilgilendirdi mi?

Yok yani böyle bir bilgi de vermediler. Sadece soru sordu, o kadar. 

“Mahkemenin kapısına gelince anladım ki tutukluluğa sevk edilmişiz”

Hukuki sürecinden de bahsedebilir misin? 

Tutuklamaya sevk edildiğimizde, ki orada da komik bir durum var, belki başkaları da anlatmıştır. Biz aşağıdan, nezarethaneden çıkarılırken salındığımızı sanıyorduk. Tutuklamaya sevk edildiğimiz hakkında hiçbir bilgimiz yoktu. Çünkü aşağıda şöyle oldu, koğuşta biz şarkı söyledik. Şarkı söyleyince polisler tüm görevlileri çekti oradan, kapının dışına gittiler. Oradan tuvalet falan diye bağırınca da gelmediler bir süre. Sonra, yukarı çıktığımızda, mahkemeye götürülürken insanlar alkışlıyordu bizi. Biz salındık o yüzden alkışlanıyoruz sanırken, mahkemenin kapısına gelince anladım ki tutukluluğa sevk edilmişiz aslında. Diğer insanlar orada moral alkışı yapmaya çalışıyormuş. Bana kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakma ve eylem yasağına muhalefetten yurt dışı yasağı ve adli kontrol şartı verdiler. O zamandan beri haftada bir imzam ve yurtdışı yasağım var. İddianame daha gelmedi, şu an kovuşturma sürecinde diye biliyorum dava. Ama yakın bir zamanda artık bizimki de gelir herhalde. Bir dava duruşma tarihi belli olacak. 

Serbest bırakılma nasıl oldu? 

Mahkemeden çıktıktan sonra orada karar için de bir süre bekledik. Hepimiz tek tek savunma yaptık, çıktık. Sonra orda da kararı bekledik, bizden önce birkaç mahkemede salındıkları haberi gelince biz dedik ki belki de biz tutukluluğa giden mahkeme olacağız, orada aslında birazcık kendimizi hazırlamaya çalıştık. Çünkü hepimizin salıncağı ihtimalini gerçekten vermemiştik. Sonra karar çıktı. Hepimizi tekrar içeri mahkeme salonuna çağırdılar, orada tek tek isimlerimizi söyleyip kararları açıkladılar. “Serbest. Adli kontrol. Yurtdışı yasağı” falan diye. O noktadan sonra duygusallaştı herkes. Sonra ben orada o kadar yorgundum ki, o kararı duyduktan sonra “Tamam hadi kapı nerede çıkalım” falan diye böyle elimi kolunu sallayarak çıkacağımı düşündüm. Sonra orada da ben böyle yürürken sallana sallana, geldi bir polis tuttu beni yine, nereye gidiyorsun diye. Salındık yani gitmiyor muyuz? Sonra onlar tekrar bizi aşağı indirdiler. Eşyaları götürdüler falan. En son eksi altıdan saldılar bizi, eşyaları verdiler. Sonra yukarı biz kendimiz çıktık. Yani güzeldi tabi fakat ben sonradan kendimin olduğu videolara baktım. Şok olmuş bir haldeymişim. Çünkü daha çok şöyle düşünmüştüm: “Tamam, cezaevine gidiyorum. Peki aileme nasıl söylemeliyim?” Böyle düşündüğüm için de eve gelene kadar bu durumu algılamak biraz zor oldu.

“Özellikle LGBTİ+’lara uygulanan şiddet için daha çok mücadele edilmesi gerektiğini fark ettim”

Serbest kaldıktan sonra yaşadıklarından bahsedebilir misin?

Okula geldim ertesi gün. Herkes mesaj atmış. Orada olanları özet geçtik ve konuştuk. O bana çok iyi hissettirdi. Hatta biz içerideyken dışarıdakiler için üzülüyorduk bizi çok merak ettiklerini, üzüldüklerini düşünüp. Çünkü biz de aynı şeyleri yaşadık. Biz burada iyiyiz ama dışarıdakiler umarız o kadar endişelenmemişlerdir diye konuştuk kendi içimizde. Çıkınca da biraz öyle olduğunu gördük. Bu, çok güçlü hissettirdi gerçekten. Yani sonraki zamanlarda bende çok olumsuz bir etkisi olmadı ama başta da bahsettiğim gibi insanlar kimliklerinden ötürü gözaltında kötü muamelelere maruz kaldı. Ben de “queer” bir insanım aslında ama bilinen bir aktivist olmadığım için ya da Boğaziçi öğrencisi olduğumuz için bir sürü ayrıcalığımız vardı. Ama çıktıktan sonra özellikle LGBTİ+’lara uygulanan şiddet için daha çok mücadele edilmesi gerektiğini daha ciddi şekilde fark ettim.

Bütün süreci düşündüğünde, kendi açından nasıl değerlendiriyorsun? 

Yani biraz olumsuz tabi. Şu an yurt dışı yasağı da var. Bu direniş sürecinde, çıktıktan sonra ailemin yanına gitmek zorunda kaldım ve biraz daha geri çekilmek durumunda kaldım. Dava devam ettiği için kendimi gözetmek durumundaydım doğal olarak. Yani biraz kendimi sansürlemek zorunda kaldım ve bu beni mutsuz etti. Çıktıktan sonra daha güçlü bir şekilde devam etmek isterdim, ki öyle yapan insanlar da oldu. Ama ister istemez başka kaygılardan kaynaklı biraz daha dikkatli olmak zorunda kaldım. Benim için alışılması zordu. Uzun bir süre ailemi sakinleştirmeye çalıştım. Ama onların da büyük bir politikleşme süreci oldu. Aslında bir yandan da iyi oldu. Çünkü öncesinde yaşamadıkları bir durumdu. Yani zaten destek veriyorlardı ama böylece bir politikleşme sürecine girdiler. Bu bakımdan olumlu bir etkisi oldu. Bu okulda yaşadığımız bir şeyi aile ile de yaşıyor olmak iyi hissettirdi. 

“Onların bize biçtiği gündem üzerinden mücadele yürütüyoruz”

Yani her şekilde zaten dahil olmaya ve katılmaya devam ettim. Eylemler de kesilmeden devam etti ama işte başta da bahsettiğim gibi bu süreç çok farklı yerlere evrildi. Gözaltına alınanlar için giden öğrencilerin, gözaltına alınmasını protesto etmek için gidenlerin, gözaltına alınması gibi şeyler yaşadık. Yani orada biraz kişisel bir yerden çıkıp şu an bize karşı uygulanan politikaya nasıl bir yerden karşı durduğumuzu düşünmeye başladım. Yani çok güçlü bir şekilde cevap veriyoruz, söz üretiyoruz. Bu zaten benim için çok olumlu bir şey. Ama öbür taraftan da sadece cevap veriyoruz. Yani biz hala kendi taleplerimizi, kendi gündemimizi kendimiz belirliyoruz ama aslında onların bize biçtiği gündem üzerinden mücadele mi yürütüyoruz sorularını daha çok düşünmeye başladım. Ama çok kolay değil tabii ki cevaplanacak ya da yapılacak şeyler. Benim de böyle çok net cevaplarım yok. 

Şu an günlük yaşantıda neler yapıyorsun, neler yapmayı planlıyorsun?

Şu an bir bu süreçle, direnişle alakalı şeyler var. Normalde belgeselle ilgilenen ve yapmak isteyen biriyim. Bu süreçle ilgili bir fikrim var. Şu an üstünde çalışıyorum. Biraz daha hislerimiz ile alakalı bir şey. Yani bu süreçte biraz da bu konuşmadıklarımızı ya da çok yoğun yaşadığımız duygular ve bu duyguların bizim üzerimizdeki etkisini merak ediyorum. Aslında bunlar da en az eylemlerimiz ve politik duruşumuz kadar önemli şeyler. Burada olamayıp başka şehirlerde olup sıkışmış hisseden arkadaşlarımız da vardı mesela ya da kendini sansürlemek zorunda kalan, kendi iç karışıklıklarımızdan farklı şeyler hissetmeye başlayan insanlar oldu. Ben de böyle zaman zaman farklı şeyler hissetmeye başladım, yani bu mücadele ve hep birlikte olmak dışında. Şu an çalışıyorum, mezun olmuyorum zaten. Hem zaten okula yakın yaşıyorum, okula gitmeye çalışıyorum. Okul çok yoğun, son sınıf olduğum için onları halletmeye çalışıyorum. Bir yandan kulüplerde de hala faaliyet yürütmeye çalışıyorum direnişin de bir parçası olarak. 

“Sadece sözle de kalmayıp bütün atanmış kayyumlara karşı eylemlilik ve ortaklaşabilmek…”

Son olarak protestoları nasıl değerlendirirsin?

Bu protestonun yani Boğaziçi’nden bağışlayıp ama Boğaziçi’nden diğer üniversitelere ve bütün atanan kayyumlara, Kürt illerinde atanan kayyumlarla da birleşmesi, yani ortak bir yerden mücadeleyi yürütmek… Bence bu sürecin en değerli kazanımlarından biriydi yani. Çünkü sadece Boğaziçi’nde yaşanan bir şey değil, pratikte bunu birazcık hissedebildiğimiz yani sadece sözle de kalmayıp gerçekten bütün atanmış kayyumlara karşı eylemlilik. Ortaklaşabildiğimizi hissettim ve onun dışında bu özellikle sergi sürecinden sonra da LGBTİ+’lara yönelik kamusal bir nefret söylemine karşı da -sadece Boğaziçi’ndeki LGBTİ+’lara değil ama Türkiye’deki bütün nefret söylemine maruz bırakılan LGBTİ+’lara karşı da- böyle bir duruş sergileyebildiğimizi düşünüyorum.

Bir arkadaşımızın gözaltı öncesi, sırası ve sonrasında yaşadıklarını anlattığı röportaj serimizin altıncı yazısını okudunuz. Yaşadığımız sıkıntıların paylaşıldıkça azaldığına inanan bizler, hikayelerimizi birbirimizle paylaşarak bu zor günlerden daha da güçlü çıkacağımızı biliyor ve gözaltı sürecinde yaşadıklarını bizimle paylaşmak isteyen tüm arkadaşlarımızı aramıza bekliyoruz.

İletişim: koldugmeleribusos@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: