İlk olarak bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Murat Can: Ben Tarih 3. Sınıf öğrencisiyim. Görme engelim bulunuyor.
Muhammed: Ben de Tarih 4. Sınıf öğrencisiyim. Benim de görme engelim bulunmakla beraber kısmî olarak görebiliyorum.
Ali: Ben de Türk Dili ve Edebiyatı 1. Sınıf öğrencisiyim, benim de görme engelim bulunuyor.
Nur Sena: Ben de Psikoloji 2. Sınıf öğrencisiyim. Benim cam kemik hastalığım var bu yüzden engelli sayılıyorum. Biraz ironik olacak ama görülebilir bir engel değil. Yine hafif boyutta ama aynı zamanda boy kısalığım da var. Yani 1.30 falanım. Benim hastalığım dolayısıyla düşmemem gerekiyor bir yere ve bu yüzden boy kısalığımın da dezavantajlarını anlıyorsunuzdur.
O zaman Murat Can’la başlayalım, ilk sorumuzu soruyorum. Üniversitede erişilebilirlik açısından karşılaştığın zorluklar neler? Bunlar arasında fiziksel ortam, dijital materyallere erişim veya destek hizmetleri gibi alanlar var mı?
Murat Can: Öncelikle fiziksel ortamdan başlamak istiyorum. Biliyorsunuz Boğaziçi Üniversitesi çok kampüslü bir üniversite. Yaklaşık altı kampüsü var. Hatta Anadolu Hisarıyla beraber yedi. Biz genelde Kuzey, Güney, Uçaksavar ve Hisar’da derslere giriyoruz ve bunlar arası epey bir mesafe oluyor. Hem kampüsler arası gidip gelirken hem de kampüsler içerisinde ben kendimi pek güvenli hissetmiyorum. Yol çalışmalarıydı, arabalardı, yolların darlığıydı vs. bunlardan dolayı ben çok şikayetçiyim. Özellikle son zamanlarda Kuzey kampüs şantiyesinde yürütülen inşaatlar, orası koskocaman bir şantiyeye döndü. Her yerde çukurlar kazılıyor. Ne bileyim tırlar geçiyor, bilmem neler çıkıyor. Garip garip aletler çıkıyor, vinç geliyor. Sürekli bir tehdit algısı hissediyorum ben Kuzey kampüsteyken. Fiziksel ortamla alakalı bunları söyleyebilirim ki biliyorsunuz geçen yaz inşaat alanın içerisinde bir işçi öldü. Sanırım kum kamyonu devrildi, çok emin değilim. O inşaat alanında oldu, yol üstüydü orayı kapatmışlardı ama o işçilerin can güvenliği yoktu. Böyle bir olay bir öğrencinin de başına gelebilir, bu çok tehlikeli bir şey. Güvenlik tedbiri alındı alınmadı bilmiyorum ama böyle bir kaza ortaya çıktı. Bu da beni açıkçası biraz daha gerdi yazdan itibaren. Fiziksel ortamla alakalı bunları söyleyebilirim. Dijital materyaller ve destek hizmetleri gibi alanlarda çok fazla sorun yaşamıyorum ben, bazı dersler hariç. Yaşadığım sorunlarda genelde şu oluyor: yazılar bizim ekran okuyucumuza uygun metinlerde yer almıyor, formatları farklı oluyor. Kopyalanabilir metinler olmadığı için bizim açımızdan, bazı metinler okunamıyor maalesef, ekran okuyucuları tarafından. Onun dışında tabii belli başlı dil derslerinde sıkıntılar yaşıyoruz. Fransızca yazma ile alakalı benim mesela kişisel sorunlarım var ya da Osmanlıcayı anlama, ayak uydurma vesaire onlarla alakalı birtakım sorunlar var. Ama onun dışında dijital materyallere erişim bence genel olarak uygun diyebiliriz. Bizim açımızdan erişilebilir çoğunlukla ama erişilebilir olmadığı zamanlar da var. O durumlarda da GETEM’i belki duymuşsunuzdur; orada bize yardımcı olan asistanlar var. Onlardan destek alıyoruz ve o materyalleri erişilebilir hale getiriyorlar.
Muhammed: Ya ben, açıkçası benim görüşüm az da olsa olduğu için biraz daha az zorlanıyorum özellikle fiziksel ortam konusunda. Ama benim eklemek istediğim nokta şu ki bence köpekler kampüste önemli bir tehdit. Ben kendimi o açıdan biraz güvende hissetmiyorum, Güney kampüste özellikle. Güney kampüste kalıyordum yaz okulunda. Yurda dönerken gece yanlışlıkla bir köpeğe çarpmıştım, o da yatıyormuş. Sonra böyle üstüme geldi. Sonrasında yatıştı ama az kalsın saldıracaktı, bastonu önüme siper ettim. Önceden de böyle tehlikeler atlatmıştım. Özellikle öğrencilerin çok geçtiği kısımlarda köpekler daha uysal olabiliyor ama Güney kampüsün bazı bölgelerinde çok saldırgan hırçın olanlar da var ve kimsenin de umurunda değil gibi. Bence bu önemli bir tehdit, herkes için sadece engelliler için değil ama bizim için ekstra çünkü görmüyoruz, tehditin nereden geldiğini anlayamıyoruz, belki bilmeden çarpabiliyoruz. Dolayısıyla benim çok canım yandı böyle şeylerden. Bir de köpek korkum var; belki ondan da kaynaklanıyordur ama bence önemli bir tehdit. Dijital materyaller konusunda da Murat’a katılıyorum. Bazı hocaların yüklediği okumalar var. Mesela benim Bizans tarihi dersim var. Hocanın yüklediği pdf’ler fotoğraf çekilip de pdf’e dönüştürülmüş. Onları da ekran okuyucu tam okumuyor. Bir de öyle bir ayarlanmış ki yazılar yan yan, yani normal gören insan bile zor okur. Çünkü sayfalar dik şekilde değil yan gibi, garip bir şekilde pdf’ler yüklenmiş. Onlara ben erişmekte zorlanıyordum. İşte GETEM’in sağladığı asistanlar sayesinde daha erişilebilir hale getirip o şekilde erişmeye çalıştım. Dijital konularda bu tarz problemler yaşıyorum.
Nur Sena: Bu konuda yemekhaneden şikayetçiyim. Çünkü mesela ders sıralarında tamam; mühendislik olmadığı müddetçe, onun da sıraları çok yüksek çünkü öne doğru eğilmem gerekiyor. Onun dışında diğer dersliklerde sıkıntı çekmiyorum. Ama yemekhanede çatal kaşık alırken her seferinde zorlanıyorum. Hani bu, bir olsa iki olsa tamam ama günde üç öğün olunca biraz sıkıntı çekiyorum. Bir de tepsimi bırakacağım diyelim, asla o bardakları falan koyamıyorum. Böyle, canımın çıkması gerekiyor, arkadaşlarım bazen alıp koyuyor falan. Genel olarak böyle özetleyebilirim.
Ali: Hissedilebilir mekânsal erişebilirlik problemlerine baktığımız zaman burada şunu öncelikle vurgulamak gerekiyor: gerek Güney’de gerek Kuzey’de mekâna hâkim olmayan kör, engelli bireyin ya da herhangi bir bireyin; ciddi anlamda yaralanabileceği bölümler var. Bunlara örnek olarak Kuzey Park’a giderken geçtiğimiz tünelin kenarında çukur gibi bir şey var. İkinci olarak yine Güney çok kötü mesela, Güneydeki o iniş merdivenleri… Yokuşu iniyorsunuz ve o aşağıdaki merdivenler yine bilmeyenler için çok tehlikeli, kenarında herhangi koruyacak hiçbir şey yok. Bunları uzatabiliriz ki bunlara da okul tarafından ya da herhangi bir yerden ben çözüm üretilebileceğini pek zannetmiyorum. Sadece örnek olması hasebiyle size bunları söyledim. Bunun dışında yine bir başka sorun: bu da cidden dikkatli olmayan, dikkati dağınık ya da herhangi bir şekilde bilmeyen biri için yine sorun yaratabilecek bir şey: merdiven başlangıçlarındaki sarı çizgi bölümleri naylon bir şekilde döşendiği için onlar kalkmış vaziyette. Kuzey Kampüste yağmurlu bir zamanda siz oraya giderken ayağınız direkt onun altına giriyor ve dolayısıyla o sizin ayağınızla birlikte kayıyor. Beton bir çizgi sistemi olmadığı için gerek yağmurlu havalarda gerek bunun dışında, o dokular da yine uzun zamandır orada olduğu ve zarar gördüğü için artık büyük ölçüde aşınmış ve zemine yapıştırıldığı bölümler büyük ölçüde havaya kalkmış dolayısıyla yürürken ayağınız altına sıkışabiliyor. Arkadaşların söylediği konulara ben de katılıyorum. İnşaat bölgesinde ciddi anlamda bir sıkıntı var. Buna karşı çözüm üretilmeyecekse tehlikeli olabilecek her şeyi olabildiğince ortadan kaldırmaya çalışmak için benim buradan bunların baştan sona sıralamam çok da bir anlam ifade etmeyecektir. En azından ben burada durumu açıklamak için birkaç örnek sundum. Materyallere erişilebilirlik konusunda genel olarak problem olmuyor. Arkadaşlarımla yine söylediği gibi Osmanlıca gibi derslerdeki Osmanlıca dersinin gerek Braille alfabesinde gerek ekran okuyucu sentezleyicilerde tam bir karşılığı yok. Bunun dışında yine Braille’de bir karşılığı olmadığı için Osmanlıca dersinde aslında biraz daha asistanların bizim de dediğimiz gibi destek birimi GETEM’in ayarladığı, GETEM tarafından yönlendirilen asistanların yardımına mecbur kalıyoruz, muhtaç kalıyoruz. Çünkü başka bir alternatifimiz yok. Bunun dışında ben herhangi bir erişilebilirlik problemiyle karşılaşmadım dokümanlar açısından. Tabi metinlerde birtakım kaymalar oluyor ama bunu belli başa OCR programlarıyla düzenleyebiliyoruz.
Hepinize çok teşekkür ediyoruz. Bu sefer Muhammed seninle başlıyoruz o zaman bu soruya. Kampüs yaşamını erişilebilir kılan ya da engelleyen unsurlar neler? Yollar, toplu taşıma, kampüsler arası ulaşım, yemekhane veya sosyal alanlarla alakalı neler söylemek istersin?
Ali: O zaman bunu bölerek cevaplayayım ben. Şimdi yemekhane gibi alanlarda zaten birçok körün sıkıntı yaşadığı bir yer. Sıkıntı yaşadığım şey gürültü, kalabalık dolayısıyla bir şey almak, o kalabalıkta gidip masa bulmak, tepsiyi koymak, oturmak vs. bir kör için direkt sorun zaten. İstediği kadar erişilebilir hale gelsin ki ne kadar getirilebileceği zaten tartışmalı. Burada zaten yardıma ihtiyaç duyuyoruz ve personellerden yardım alıyoruz ki yemekhanede ben çok da yapabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum çünkü bir insan yoğunluğu var. Kampüsler arası ulaşım konusunda shuttle’lar zaten genelde dolu ve çok fazla sıra oluyor onun için ben Güney’deki shuttle’ları tercih etmiyorum. Bunun dışında birçok insan gibi yürümek zorundayız dolayısıyla Güney’de ders olduğu zaman en azından yarım saat önce çıkmam gerekiyor çünkü yokuş iniyorsun, gidiyorsun, çıkıyorsun, ediyorsun gecikmeye çok müsait. Kampüsler arasında ayrıyeten ulaşım için bir şey yapılmaması benim açımdan çok problem olmadı şimdiye kadar. Zaten Güney’de ve Kuzey’de dersim oluyor ama şey mesela problem yaratabilir: atıyorum Güney’de bir dersimiz var, o bitiyor Kuzey’e geçiyoruz ya da işte Kuzey’de dersimiz var, bitiyor Güney’e geçiyoruz. On dakikalık bir süre var ve bu sürede baston kullanıyorsunuz. Dolayısıyla biraz daha yavaş hareket etmek durumundasınız belli başlı yerlerde. Bu durumlarda problem oluşabilir elbette
Muhammed: O zaman Ali’nin dediklerine katılmakla birlikte ekleyeyim. Ben de özellikle Uçaksavar’da spor tesislerini, koşu pistini ve atletizm pistini kullanmaya çalışan birisiyim. Bizim Engin Hocamız vardı. Bu konuyu Engin Hocamızla da konuşmuştuk ve kendisinin bir projesi vardı. Okulla iletişime geçtik ama oranın yönetiminden, bir dilekçe yazmamıza rağmen, herhangi bir geri dönüş sağlanmadı bize. Bir görme engellinin tutunup demirden o pistin etrafında kendi başına koşabilmesi, yürüyebilmesi için bir sistem yapmak istiyorlardı ama bu hayata geçirilemedi. Az görenler için de ben de şey demiştim, çizgilerin daha belirgin hale getirilmesi az gören öğrencilerin de işine yarar çünkü kulvarları tam anlayamıyordum. O şu an bir tık çözüldü gibi, yapmışlar. Bizim söylememizle mi yapıldı yoksa başka bir sebepten ötürü mü bilemiyorum, genelde orada yarışmalar oluyor o yüzden yapıyorlar. Bizle pek alakası olmuyor ama bizim de işimize yarıyor. Onun dışında yine aynı tesis içinde spor salonu gibi bir yer var. Orası da pek erişilebilir şekilde değil maalesef. Hani bir görme engellenin tek başına kullanması çok zor. Mutlaka yanında bir refakatçıyla falan gitmesi gerekebiliyor. Bu yüzden ben oraya gidemiyorum genelde. Erişilebilir olmadığı için okul dışı başka yerlerden çözümler bulmak zorunda kalıyorum. O yüzden spor açısından pisti kısmen kullanıyorum ama spor salonunu kullanamıyorum maalesef. Son sınıfım. Şimdiye kadar Hisar’da hiç dersim olmadı, Uçaksavar’da da bir kere oldu. Kampüsler arası ulaşımda da Ali’nin de bahsettiği gibi süreler kısıtlı. Özellikle bazı hocalar süreyi son dakikaya kadar kullanıyor, ders 50 geçe bitecekse seni üçe kadar tutuyor ve diyelim üçte de başka bir yerde dersin var. Güney’e koştur koştur gitmen gerekiyor. Hani o arada mutlaka geç kalıyorsun. Bu tarz sıkıntılar bizde daha fazla oluyor doğal olarak. Çünkü daha yavaş gidiyoruz görece. Erişilebilirlik açısından belki shuttle’larda şey olabilirdi: bir görme engellinin ya da bir bedensel engellinin daha fazla dezavantajı var ve shuttle’larda belki öncelik verilebilir. Ali bahsetti çünkü çok kalabalık olduğu için binemiyormuş. Ben zaten kendim yürümeyi sevdiğim için, binmiyorum. Ama bence bir öncelik hakkı tanınsa… Çünkü biz daha çok geç kalıyoruz. Bu bir dezavantaj. Bu belki bu şekilde bir nebze de olsa çözülebilir. Onun dışında sanırım benim pek ekleyebileceğim bir şey yok, bu kadar.
Ali: Benim aklıma gelen eklemek istediğim bir şey var. Shuttle’ların giriş kısımlarında, özellikle bedensel engeli olan yani ortopedik engeli olan arkadaşlar için sıkıntı yaratacak durumlar da var. Çünkü çıkılacak bölümleri çok yüksek. Hani shuttle’a bindiğiniz o kısımlara çarpabilirsiniz.
Murat Can: O tür arabalarda genelde şey olması beklenir erişilebilirlik açısından. O yükselti için o basamak asansör işlevi görür aslında. Böyle o yukarıya doğru kalkar falan çıkarır o ortopedik engelli kişiyi ama tabii ki bunu çoğu zaman göremiyoruz.
Nur Sena: Yani gerçekten o basamağı çıkmak için benim dizimi göğsüme kadar çekmem gerekiyor. Hoş bir şey değil.
Hepinize çok teşekkür ederiz değerli fikirleriniz için, Murat Can pası sana atıyorum.
Murat Can: Hisar kampüsle ilgili kötü anılar biriktirdim maalesef. Ulaşım konusunda; benim bir dersim vardı, Fransızca dersim. Geçen sene 9’da başlıyordu. 10.30, 10.40, hatta nadir de olsa 10.50’ye kadar devam ediyordu. Ben o dersten çıkınca Hisar kampüste dersim oluyordu. Bazen nadir de olsa shuttle’a falan yetişiyordum, yakalıyordum o saatlerden birinde o civarlarda kalkıyordu shuttle. Bazen kafasına göre hareket ediyordu, bazen de bekliyordu. Geç saate kadar bekliyordu ve yetişiyordum falan. Bazen de saatini tutturamıyorduk, yetişemiyorduk. Hoca erken salmıyordu. Onunla ilgili bayağı bir sorun yaşadım. Birkaç kere hızlı gideyim derken kayboldum, başka yerlere girdim. Ufak birkaç kaza yaşadım. Yani çok ciddi değil tabii ama bir yerlere çarptım, bir şeyler oldu. Benim açımdan bayağı zordu. Kampüsler arası ulaşım… Genel olarak Kuzey Güney arasında da daha sık sefer yapılsa tabii iyi olabilir, kolaylık açısından. Ama ben yine yürüyorum yani. Yürüyoruz, hepimiz yürüyoruz. Bunu dışında ekleyebileceğim bir şey yok, arkadaşlarıma katılıyorum.
Teşekkür ediyoruz, Nur Sena seninle devam edelim o zaman.
Nur Sena: Az önce yeterince detaylandırdım sanırım bunların üstüne ekleyebileceğim bir şey yok.
Biliyorsunuz ki, Boğaziçi Üniversitesi deyince hem üniversite içinde hem de üniversiteler arasında insanların aklına gelen ilk şey kulüpler, sosyal etkinlikler, eğlenceler, topluluklar oluyor. Bu noktada üniversitenin sosyal etkinlikler, kulüpler veya topluklar gibi alanlarda engelli bireyler için sağladığı imkanlar hakkında ne düşünüyorsun? İyileştirilmesi gerektiğini düşündüğün noktalar var mı? Ben bu noktada engelli bireyler için herhangi kolaylık sağlandığını ve böyle bir farkındalığın olduğunu düşünmüyorum. Nur Sena sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Nur Sena: Ben de yani böyle bir farkındalık görmedim. Düşündüm hatta dediniz ya, aslında BUSOS’a gelsek mi falan dediler arkadaşlar. Şimdi onlar gelse acaba ne yapabiliriz diye düşündüm ve buna dair bir şey yapmamışız, bunu fark ettim. Olur da böyle bir şey olursa buna dair bir yönetmeliğimiz olmalı, BUSOS olarak en azından. Birazcık kendimden örnek vereceğim. Ben dans kulübüne katılmayı denemiştim. Tam böyle oryantasyonda gittim, bir kızı yanıma çektim dedim ki bak bana yavaş lazım, hoplamalı zıplamalı olmayacak. “Tamam” dedi, “seni K-pop’a gönderelim”. Gittim, baktım. Bana olmazmış bu deyip çıktım. Çok kalabalıktı ortam, önde duramıyordum. Arkada da olunca hareketleri göremiyorum. Genel engel gruplarını düşündüğümde buna dair bir farkındalık yok.
Ali: Burada imkân boyutundan da ziyade daha öncül bir problemimiz var. O da aslında kavramı tartışmamız lazım. Birey olarak; engel tanımının da dışında birey olarak kabul edilmek, bu şekilde muamele görmek. Toplumsal ayrıştırmanın bir bölümü kulüplerde ya da bireyler arası diyalogda da yaşanıyor, Boğaziçi’nde de yaşanıyor. Burada biraz daha az olsa dahi toplumda bize karşı gösterilen çekingen tavrın ya da farklı tavrın benzeri buralarda da karşımıza çıkıyor. Atıyorum, bu yok sayılmak olabilir; genelde olumlu anlamda ama dolaylı yoldan olumsuz anlamda farklı muameleye tabi tutulmak olabilir. “Sizin için şunu yapalım, sizin için bunu yapalım…” Aslında talep bizim için şunun bunun yapılması değil burada eşit bir tavırla karşılanmak. Birey olarak kabul edilmek ve eşit muamele görmek. Diyelim ki kalabalık bir yere gidiyorsunuz. “Sizi oturtalım, aman şunu yapalım aman bunu yapalım.” ben bu tarz farklı hissettiren tavırlardan çok hoşlanmıyorum çünkü ayrımcılıktır. Bu karşınızdaki bireyi sizden daha aşağı gördüğünüzün iyi niyetli bir şekilde sunulmuş gösterimidir bir yerde. Dolayısıyla eşit muamele gösterilmesi “Eğer bir katılım olacaksa sizin için bunu yapalım.” dan ibaret. Sizin için şu yapılsın denmesinden ziyade “Böyle bir etkinlik ve sizin buna katılımdaki probleminiz görmeyle alakalı, biz bunu nasıl çözebiliriz?” gibi bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Genel olarak kavramsal ve yaklaşımsal problem var burada bence. Mesela farkındalık dedik. Burada siz de çok güzel bahsettiniz. İşte bununla ilgili bir şeyler yaptığınızı söylediniz ve sizin yaklaşımınız da yine bizim benimsediğimiz ve değer verdiğimiz yöne doğru giden bir yaklaşım ve bu mutluluk verici. Bu çok mutluluk verici çünkü istenilen ve talep edilen şey pozitif ayrımcılık değil. Kör olabilirsiniz, sağır olabilirsiniz, yürüyemiyor olabilirsiniz her neyse. İstenilen ve talep edilen şey olanakların bizim yaşadığımız, ya da bizim vücudumuzdaki eksikliğe göre nasıl iyileştirilebileceği. Öbür türlü eşit olarak algılanmıyorsunuz. Siz ne yaparsanız yapın karşınızdaki insan sizin yaptığınız şeye bir kulp takma niyetinde oluyor. Çünkü sizi kendisiyle eşit görmüyor. Sizin çok fazla pozitif ayrımcılığa maruz kaldığınızı varsayalım. Sınavlarınızın kolay olduğunu düşünelim ki bu bazı üniversitelerde bu gerçekten yapılıyor. Direkt ne olacak sizin başkalarının gözündeki algınız? Ya bu adam bu kadarı nasıl başarılı olabilir? Görmüyor, buna kolaylık sağlıyorlardır gibi bir yaklaşım. Biz bunu istemiyoruz. Pozitif yaklaşımın doğurduğu bir negatif ayrımcılık aslında. Başkalarının gözünde siz ne yaparsanız yapın, aynı durumdaki herkes kafalarında o şekilde etiketlenecektir. Benim bahsettiğim ise öğretilecek bir şeyin erişilebilir hale getirilip bunu yapmaktan üşenilmeyip kolaylaştırılıp öğrenciye sunulması. Ben Boğaziçi Üniversitesi’nde bu kolaya kaçılma durumuna hiç rastlamadım.
Muhammed: Ali epey bir soyut konuştu. Ben de biraz somut örneklerden vereyim. Özellikle hareketli olan kulüpler çok fazla erişilebilirlik imkânı sağlamıyor. Ben dansa gitmeye çalıştım birkaç sefer, çok da sevmiyorum ama arkadaşım davet etmişti. Belki daha düzgün yaklaşsalardı bir sempatim olabilirdi dansa karşı ama hiç oralı olmadılar. Ben de hareketleri göremediğim için bir kere gittim, tekrar da gitmedim. Ama mesela zihniyet farkı, oyun kulübüne gittim sonrasında. Orada print&play uygulaması vardı. Kendi oyununu kesip yapıyorsun. Ben buna katılabilir miyim dedim. Beni anlayışla karşıladılar, tabi ki biz sana yardımcı oluruz dediler. “Sana gerektiğinde yardım ederiz, senin için oyunu erişilebilir hale getirebiliriz” dediler. Beraber erişilebilir hale getirdik, o oyunu yaptık ve çok da keyif aldım süreçten. Biraz böyle kişide de bitiyor. O kulübün içinde yetkili olan kişi biraz daha bilinçliyse yardımcı olmaya çalışıyor ama daha önce karşılaşmamışlarsa “aman kim uğraşacak” gibi yaklaşabiliyorlar. Özellikle dans gibi görsel içerikli kulüplerde bu daha fazla oluyor. BUSOS bence bilinçli kulüplerden. Ben bir dönem BUSOS’ta bulunmuştum. Güzeldi bence, arkadaşlarım da vardı yine görme engelli. Biz hiçbir zaman böyle ayrımcılığa uğradığımızı hissetmedik. Bu noktada aktif bir şekilde katılım sağlayabilmiştik. O yüzden ben şu an devam etmesem de BUSOS’tan razıyım.
Murat Can: Nur Sena’nın dediği bir söz benim aklımın köşesinde oturduğumuzdan beri. Ben bir şey söyledim ve çok empatik hissettim dedi. Bence bu tür sosyal gerilimlerin yaşanmasının ve erişilebilirlik sorunlarının ortaya çıkmasının sebebi empatik yaklaşımın olmaması. Çünkü insanlar belli bir kültürde, belli sınırlar içerisinde yetişiyorlar. Gördükleri ve deneyimledikleri bazı tecrübeler var ama o tecrübeler genelde kapsayıcı olmuyor. Çevrenizdeki insanlar genellikle aynı olduğunda; aynı kafa yapısı, aynı sosyal ortam, aynı fiziksel özellikler bir arada bulunduğunda, farklılıklara kapalı olunuyor. Nöro-çeşitlik olabilir, engellik olabilir, LGBT artı olabilir, kadınlar olabilir. Yani birçok izole edilen, sosyal izolasyona maruz kalan grup var ve ben bunun temel sebebinin empati eksikliği olduğunu düşünüyorum. Bu empati eksikliği de kazanılan bir şey, sonradan edinilen bir şey. Herkesten beklemek ne kadar mümkün ve nasıl gerçekleşir bunu bilmiyorum ama bu şekilde dile getirmek istedim.
Bildiğiniz gibi Boğaziçi Üniversitesi’nin kütüphanesi Türkiye’deki üniversite kütüphaneleri açısından en zengin arşivlerden birine sahip. Bu noktada üniversitenin kütüphane hizmetleri noktasındaki destek hizmetleri yeterli mi, kütüphane imkanları sizler için erişilebilir mi?
Murat Can: Kütüphane kavramından bahsedebilmemiz için kitaplardan konuşmak lazım ki kitapların varlığından bahsedebiliyor muyuz? Kesinlikle hayır. Kitap yok, yani var ama depoda öyle duruyor. İstiyorsunuz getirtiyorlar. Kütüphaneden kastımız aslında çalışma alanı. O da zaten sınırlı biliyorsunuz. Bu işin görme engellilerle ilgili olan kısmına geleyim. Kütüphane bizim de okuyabilmemiz için Braille anlamında çok fazla bir materyal yok. E-arşiv var. Oradan bazı kitaplar erişilebilir, bazıları değil. Kütüphanenin web sitesi de bayağı karışık geliyor bana açıkçası.
Ali: Murat’ın söylediklerine zaten katılıyorum. Onun üstüne birkaç bir şey eklemek istiyorum. Şimdi Braille kitap anlamında, genel Türkiye’deki Braille kitap varlığına bakıldığı zaman iyi bir arşiv var ya da varmış Boğaziçi’nde. 1500 kitap civarı bir Braille kitap harcı bulunmaktaymış. Fakat biliyorsunuz kütüphanenin boşaltılması, kitapların oraya buraya dağıtılması gibi olaylardan sonra bu arşive erişim büyük ölçüde sıkıntı oldu. Yani çok sağlıklı bir erişim söz konusu değil, şu an kitap yok gibi bir şey. Normal alanda bizim kütüphanede ders çalışmamız çok zor değil ama çalışacak yer bulmamız zor. Çünkü o masaların arasında insanlar bir yerlere oturuyor. İnsanlara çarpmak istemiyorsunuz. Neresi dolu, neresi boş, problem yaratıyor. Önceki dönemlerde kütüphanenin bir çalışma alanı bulunmaktaymış. Öğrenciler çalışabiliyorlarmış fakat şu an bizim kullanabileceğimiz böyle bir alan kütüphanede yok. Asistanlarla çalışırken ne yapıyoruz? Çatıya gidiyoruz, Güney Çarşı’da oturuyoruz. O da bir yere kadar oluyor, bakıyoruz diğer arkadaşlara gece 12’de gidiyor kütüphaneye ders çalışıyor. Benim asistanımla bu saatte gidip istediğim yerde öğrenci yurdu dışında çalışacak bir yerim yok. Bu kütüphane bizim ihtiyaç duyduğumuz bir yer. Çünkü bazı kısımlarda başkaları ile ders çalışmaya ihtiyaç duyuyoruz. Kullanabileceğimiz bir alan yok. Bunu talep ettik. Tabi GETEM sağ olsun bunu engelliler komisyonun başına getirilen kişiye de iletti. Bu adam bu konuyla alakalı bir şeyler yapacaklarını söyledi. Sonrasında herhangi bir şey yapılmadı. Zaten herhangi bir şey yapılmasını da beklemiyorduk bu zihniyetle. Kayyumun bizim üzerimizdeki etkilerine de değinmiş olalım. Hande Hoca gibi cidden bu konuda inanılmaz çalışan bir insan, sırf politik sebeplerden ve okuldaki baskı ortamına karşı bir tavır izlediği için, görevden alındı. Ve sonrasında adını ilk kez duyduğumuz bir adam, bu konuda ne çalışması olduğunu bilmediğimiz birisi, getiriliyor, koyuluyor. “Al baba gel, takıl sen burada.” Hande Hoca neden uzaklaştırıldı, çünkü bakıyorsunuz Özgür Akademi’de dersler veriyor, kayyuma karşı protestolarda yer alıyor ve çok etkin. Gazetelere de sıklıkla röportaj vermiş bir insan. Yeni komisyon başkanı ise “Yeter ki bizden olsun, ya da bizden olmuyorsa bile zararsız olsun. Sesi çıkmasın, konuşmasın” gibi bir anlayışla getirilmiş bir adam.
Bu atama sizin hayatınızı nasıl etkiledi?
Ali: Taleplerimizin samimi bir şekilde algılandığını hissetmiyoruz. Ben Hande Hoca’yı bir yıl görebildim, onu cidden hissediyordum. Çünkü size şöyle bir hizmet sunalım gibi yaklaşım var mesela bu yeni getirilen atamada. Ya hizmet sunulmasını falan isteyen yok. Ortada bir hak var. Bu hakka erişemiyoruz ve bu hakkın yerine teslim edilmesi gerekiyor. Kelimenin içine girdiğiniz zaman şu an hakim rejimin önermesini görüyorsunuz. Sizin birçok hakkınızı alırlar, yoksul bırakırlar sonra küçük bir şey yaparlar ve size hizmet sunduk derler.
Muhammed: Takriben 2023 yazına kadar bence yeterliydi. Ben hazırlıkta geldiğimde bile bizim kapalı çalışabildiğimiz bir alan vardı. Braille odası. Orada ben sabahlıyordum. Hatta çoğu zaman yurtta kalmıyordum, orada kalıyordum. Sonradan bu oda kapandı okulun kütüphaneyi yeniden düzenlemesi sebebiyle şu an öyle bir alan yok. Orası kapandıktan sonra üst katlarda bazen oda veriliyordu. Üst kat da kapanınca o imkân da elimizden alınmış oldu. Ben isimler üzerinden konuşmak istemiyorum. Çünkü Hande Hoca döneminde de bu sorun devam ediyordu. O yüzden çok isim vermek istemiyorum. Aynı sorun o zaman da vardı.
Üniversitedeki akademik ve sosyal çevrede engelli hakları konusunda farkındalık veya destek mekanizmaları açısından neler gözlemliyorsunuz. Bu alanda geliştirilmesi gerektiğini düşündüğünüz noktalar var mı?
Nur Sena: Ben BÜREM’in pek destek verdiğini düşünmüyorum. Şöyle toparlayayım. BÜREM’e gittim, giden arkadaşlarım da var, sadece bu konunun üstüne gideceğim şu anda galiba. O 8 haftalık terapi desteğini alan arkadaşlarım da oldu. Memnun kalmamışlar çok fazla. Ben direkt gittim. Ön görüşmeye girdim ve beni anlaşmalı psikologlarınıza yönlendirin dedim. Şu anda onlardan biri ile ilerliyorum. Özellikle öğrencilerin aşırı bekletilmesi konusunda birçok yanlışlık var diye düşünüyorum. Duyduğum sorunlardan birisi şeydi: bir arkadaşım bir seansa girmiş. Kadın sürekli ona kitaptan okuduğu bilgilerle konuşuyormuş. Sürekli onları soruyormuş. Hani tuhaf bir ortam varmış. Erişilebilir mi? Ben mesela şey isterdim. Zaten Türkiye’de çok az olduğuna eminim ama işaret dili… Bizim okulda buna dair bir şeylerin geliştirilmesini isterdim. BÜREM’de işaret diliyle seans verebilecek nitelikte bir psikolog da olmasını isterdim. Güzel olurdu.
Ali: Kendi açımdan konuşmam gerekirse ders aldığım hocalardan herhangi bir problemle karşılaşmıyorum. Dersleri benim için erişilebilir bir hale getirmek için çalışan insanlar var ve onlara karşı bir şey diyemem ama tabii sorunlar yaşayanlar muhakkak olmuştur. Bunun dışında sosyal anlamda geliştirilebilecek şeyler konusunda kulüplere katılımın daha erişilebilir bir hale getirilmesi aklıma geliyor. Kulüplerle alakalı bir şeyler yapılabilir. Bu da öğrencilerin birbirleri arasındaki iletişimin geliştirilmesi, diğer öğrencilerin bize yardım edilecek nesneler olarak değil de normal bireyler olarak bakabilmesi konusu gibi şeylerden geçiyor. Dediğim gibi sonuç yine yaklaşıma çıkıyor.
Muhammed: Ben de özellikle GETEM’in verdiği hizmetten memnunum. Bize asistan öğrenci sağlıyorlar. İnanılmaz bir şey bu. Hani hiç olmadı okuldan bir arkadaş ediniyoruz. Asistanla ben hep arkadaş gibi oluyorum. Hem bana ders konusunda yardımcı oluyorlar hem de yeri geldiğinde sohbet ediyoruz. Hem bir sıkıntım olduğunda ona soruyorum, engelimden dolayı yaşayacağım bir problem konusunda ondan destek alabiliyorum. Atıyorum marketten bir şey alacağım, asistanım bana yardımcı oluyor dolayısıyla sosyal açıdan ve akademik açıdan GETEM’in verdiği bu hizmet bence çok faydalı. BÜREM konusunda, ben okula başladığımdan beri BÜREM ile hiçbir alakam olmadı. Ne yapıyor, hiçbir fikrim yok. Destek veriyorsa da ben bilmiyorum.
Murat Can: Bu konudan zaten kısmen bahsettik. Belki birkaç bir şey ekleyebilirim. Bence burada yapılması gereken tek şey farkındalık geliştirmek ve taleplerin, hakların daha fazla dikkate alınması. Yani yapılacak yegâne şey bence budur. Farklılıkları anlamaya çalışmak ve ona göre aksiyon almak. İnsanların haklarını teslim etmek. Yani bu ne ile olur? Akademide liyakat ile olur. Sosyal çevrede farkındalık ve empati ile olur. Hani bu şekilde ifade edebilirim.
Teşekkür ediyoruz tekrardan her birinizin fikri için. Üniversite yönetimine, kulüplere, topluklara, öğrencilere, personellere hiç fark etmez, A’dan Z’ye üniversitenin her birimine engelli bireylerin yaşamını kolaylaştırmak adına iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Nur Sena: Yukarıda hava güzel biliyorum ama aşağıda ben varım bana dikkat edin demek isterdim. Mesajım bu.
Ali: Bilemedim ki ya. Sağlamcılık ve korumacılığa hayır. Eşitlik ve kapsayıcılığa evet diyeyim.
Muhammed: Mesaj gönderme, ima falan. Öyle şeyler sevmiyorum. Slogan falan bana göre değil. Ben mesaj vermiyorum. Mesajın ta kendisi olmak istiyorum. Yani her yere gireceğim. Ondan sonra bizim de burada olduğumuzu fark ettireceğim. Her kulübe gerekirse girerim. Ya denedim daha önce. Bazıları çok sallamadı ama hala vaktim var. Okulu da uzattım. Daha buralardayım. O yüzden bize o kadar kolay görmezden gelemeyecekler.
Bir sonraki sorumuz lise öğrencileriyle alakalı. Üniversite yaşamına hazırlanırken erişilebilirlik ve hak temelli bir bakış açısıyla üniversitelerin hangi imkanlarına dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Yeni başlayacak öğrenciler için hangi kaynaklar veya destek sistemleri faydalı olabilir? Muhakkak siz de üniversite tercihi yaparken bunları göz önüne almışsınızdır, bu noktada üniversiteye hazırlanan öğrencilere neler söylemek isterseniz?
Murat Can: Şimdi öncelikle her şeyle karşılaşabilirler, her sıkıntı başlarına gelebilir. Bu beklentiyle yaşamak lazım. Ona göre birtakım önlemler alınır alınamaz ama hayatta da her şey hazırlıklı olmak pek mümkün değil açıkçası. Yani bu benim samimi düşüncem. Yaşayarak öğrenecekler ne diyeyim.
Ali: Yeni başlayacak öğrenciler için, burada nereye nasıl gidilir, ne nasıl yapılır, falan büyük ölçüde biz hep kendimizi öğrendik. GETEM’in bu konuda bir yardımı var; GETEM’deki insanların, Levent Abi’nin ve Engin Hoca’nın falan katkıları olmuştu tabii bana buradayken ama mesela hazırlığa başlayan bir öğrenci hem buraya uzak hem Anadolu Hisarı’nda… Ben şeyi düşünüyorum, bunun aslında kurumsallaşmış bir şekilde bir oryantasyon eğitimine dönüşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir körün bu işi gerçekten bilen insanlar tarafından çevreye adapte edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şu şuradadır, bu buradadır… O öğrencilere, haklarının ne olduğunu ve bunlara nasıl erişilebileceklerini anlatan bir konferans, bir söyleşi benzeri bir şey olabilir. Çünkü net bir şekilde bir örnek veremem ama belli başlı haklar var ve bunu nasıl kullanacağını bilmeyen engelli arkadaşlar tanıyorum. Atıyorum dikkat eksikliği var ve bundan dolayı ek süreye ihtiyaç duyuyor sınavlarında ama bunu nasıl talep edeceğini bilmiyor. Bu konuda bilgilendirmenin ve oryantasyon yapılması gerektiğini düşünüyorum, başlangıç aşamasında. Sonrası zaten bireyin tamamen kendi kişisel iletişimine dayanıyor. Hocalarla kurduğunuz iletişim ve öğrencilerle kurduğunuz iletişime kalıyor, bir yerde size kalacak bir şey o uyum.
Muhammed: Yani bu kadar erişilebilirlik iyisiyle kötüsüyle konuştuk ama eğer ki belli bir yere gelmek istiyorlarsa Boğaziçi’ne gelsinler, Boğaziçi güzeldir. Engelliler açısından bu kadar konuştuk ama yine en erişilebilir okullardan bir tanesi. Bunu bence kimse reddetmeyecektir. Dolayısıyla bir şekilde kazansınlar, buraya gelsinler.
Çok teşekkür ediyoruz ve son sorumuza geçiyoruz. 3 Aralık Dünya Engelliler Gününde toplumun daha fazla dikkat etmesi gerektiğini düşündüğünüz konular neler. Erişilebilirlik, haklar veya sosyal farkındalık açısından nelerin değişmesi, gelişmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Nur Sena: Bir şeyi bir güne sıkıştırmak bence çok yanlış, örneğin 3 Aralık Engelliler Günü. Ya mesela Engelliler Günü var ve buna sadece bugün dikkat etmek doğru bir hareket değil. 365 gün olmalı aslında. Çünkü her noktada olacağız, her gün yaşayacağız ve buna her gün dikkat edilmesi güzel olur. Arkadaşlarım çok güzel belirtti zaten. Her şeyden önce yardım değil destek olmalıyız. Empati kurmalıyız olmalı.
Murat Can: Yani bu erişilebilirlik, akademik başarı, farklı sorunların çözülmesi vesaire bence tek bir yerde toplanıyor. Daha doğrusu ben bunların tek çözümle giderilebileceğini düşünüyorum: o da sosyal farkındalık, insanların farklılıklara açık olması, farklılıkları tolere ediyor olması, ötekileştirmemesi ve her insanın birey olarak haklarının verilmesi, hakları olduğunun farkına varılması. Ben bundan geçtiğine inanıyorum.
Ali: Toplumun bir kere engelli bireylerin kendilerinden daha kırılgan olduğu algısını ya da kendilerinden daha çok özen gösterilmesi gereken, bütün sorunlarına el uzatılması gereken insanlar olduğu anlayışını bırakması lazım. Bu genç nesilde çok yok ama ihtiyarlar arasında daha yaygın bir yaklaşım. Ama gençler de o daha kibarca kimliğe bürünüyor. Atıyorum işte engelli olduğunuz için size daha sıcak yaklaşıyorlar. Bu da bir yerde bir ayrımcılık örneği. Biz tamamen eşitlik istiyoruz. Yani özellikle sokakta ellenmezsek çok memnun oluruz. Temas etmeden önce sorsalar daha güzel olacak. Şöyle bir durum var, kim tanımıyorum, kim bilmiyorum ben kendi halimde yürüyorum ve biri beni kolumdan tutup bana bir şey söylemeden yanımda yürüyor. “Bir şey mi vardı?” diye dönüyorum sonra hiçbir şey söylemeden gidiyor. Bazen diyorum çok mu kaba davranıyorum acaba? Okul bu konuda benim için çok iyi, kimse sormadan ellemiyor. Adım atamıyoruz bazı yerlerde ya. Çok çok kötü. Örnek olarak geçen Okmeydanı’na gittim… Ya Allah’ım, yirmi kişi sırayla böyle koluma girip bir şeyler… “Ya nereye gidiyorsun sen, yardım edeyim” çok kötüydü. Toplumun dikkat etmesi gereken şey: biz dilenci değiliz, kimseden kendilerinin vereceği bir şey talep etmiyoruz. Sokakta görüldüğümüz zaman para verilmek istemiyoruz. Burada insanlar şunu da yanlış anlıyor: ben öyle yapınca kötü bir tavır sergiliyorum ya, çünkü direkt hiçbir şey söylemeden geliyor bana dokunuyor koluma giriyor ben daha sert bir tavır gösteriyorum. Bu sefer “Aman,” diyor “bunlara iyilik yapmaya çalışıyoruz da faydası yok”. Bir süre sonra anlatmaktan sıkılıyorum bunu böyle yapmayın diye çünkü hep yaşıyorum. Burada biraz da şöyle kapsayıcı düşünmesi lazım. Ya sokakta normal yürüyen bir insanın koluna tak diye giremezsin değil mi? Bir şey söyleyeceksen de yanına yaklaşırsın sorarsın, yardım etmeyi düşünüyorsan gel sor. Bunu düşünmek çok zor değil aslında.
Bu dediklerinizde gerçekten çok haklısınız. Belki bu röportaj vesilesiyle bu konuda bir farkındalık oluşur ve insanlar daha dikkatli davranır. Tekrardan hepinize kıymetli zamanınızı ayırıp fikirlerinizi bizimle paylaştığınız için kulübümüz adına çok teşekkür ediyoruz, ağzınıza sağlık.
Görsel: Dadu Shin, The New York Times
