Sessizlikten Direnişe: Öğretmenlik Meslek Kanunu

Gel birlikte bir oyun oynayalım.

Oynayacağın karakter olarak sen: Öğretmenlik yapmak isteyen bir Eğitim Fakültesi son sınıf öğrencisisin. Eğitim biliminin psikolojisinden sosyolojisine; okulun yönetiminden sınıfın yönetimine kadar pedagoji biliminin çoğu mikro, makro düzeydeki alanında derslerden öğrendiğince, elinden de geldiğince bir bilgi birikimine sahipsin. Diplomanı alıp, öğrencilikten mezun olup bir öğretmen olmaya da hazırsın. Öğrencilerine katacağın şeyler için heyecanlısın, belki yıllardır kafanda planlar bile yaptın:

“Eğer çalışacağım okulun bahçesi olursa kavak ağacı dikeriz öğrencilerimle.”

Sen, tipik bir eğitim fakültesi son sınıf öğrencisisin.

Falda da hayatta da önünde iki yol var. Bir yol özele, bir yol da devlete çıkıyor. Geleceğin parlak, seçim yapabileceksin. Nereden ilerleyeceğini daha kestiremiyorsun ama eminsin ki deneyerek yerini bulabileceksin.

Birlikte dayanıştığın öğretmen dostlarınla aynı yolu yürüyeceksin, el ele birlikte sorun varsa çözeceksin.

Belki bir banka müdürü maaşı almayacaksın ama rahatça geçineceksin; sonuçta bir ülkenin geleceğini yetiştiren sen değil misin? Geleceğin yapı taşlarına düşünmeyi ve hayal kurmayı öğretiyorsun, empatiyi ve eşitliği vurguluyorsun. Tarih boyunca toplumun devamlılığı senin sorumluluğunda. Belki senin isteklerin elindeki müfredattan farklı ama bunları nasıl derse yedirirsin, bir yandan bunu planlıyorsun. Sonuçta kendine ait düşüncelerin ve fikirlerin var, kendi dersliğinde kendini dışa vurmaktan korkmuyorsun.

Şimdi gerçekliğe dönelim.

Falımızdan başlayalım, hadi devleti seçelim.

Mezun olunca biz bir öğretmen dahi değiliz. Bir öğretmen adayıyız. 4 sene biriktirdiğimiz bilgi birikimi bizi öğretmen yapamayacak kadar değersiz görüyor devlet. Eğitim Fakültesini bitirince ancak bir aday olabiliriz. 

Hakkın olan “öğretmen” sıfatını almak içinse önce 1,5 yıl açlık sınırının biraz üstünde bir maaş alarak MEB Akademi’ye gir. Eğitim Fakültesi çıkışlı olan insanların yanında farklı fakültelere de açık olan MEB Akademisinde aynı “hazırlık” eğitimini al. Çünkü Öğretmenlik Diplomanın değeri yok, başka fakülteler ile eğitimin eş tutuluyor. Son basamak olarak da devlete “istedikleri gibi” bir öğretmen olduğunu kanıtla. Tebrikler! Artık bir sözleşmeli öğretmensin. Yani kadrolu öğretmenlere göre daha az iş güvencen var, daha az maaş alıyorsun ve tayin hakkın da sınırlı oluyor.

3 sene bu şartlarda çalıştıktan sonra yeni kanuna göre artık biz de kadrolu öğretmen olabiliriz!

Kariyer Basamakları

Biz sadece öğretmeniz. Kadrolu madrolu, sonuçta “öğretmen”. Diğer öğretmenler uzman öğretmen, bazıları baş öğretmen. Ama biz şu an sadece birer öğretmeniz. MEB Akademisi’ni 1,5 yıl bitirdin, 3 sene sözleşmeli çalıştın ve sen artık sadece bir öğretmensin. Çünkü yeni kanun tüm öğretmenleri, sonuçta aynı işi yapsalar da, bir kabul etmiyor. Bu ise sadece çalıştığımız yıl sayısından dolayı diğer öğretmenlerle aramızda bir hiyerarşi oluşturuyor. Uzman öğretmen de başöğretmen de kendini senden üstün görüyor. Bunun sebebi ise senden daha uzun süre çalışmaları.

Senden fazla maaş alıyorlar. Bunun sebebi de senden uzun süre çalışmış olmaları. El ele, aynı yolda yürüyeceğimiz öğretmenlerle aynı öğretmenler odasında bile duramıyoruz artık. Başöğretmenlerle senin aranda 10.000 TL’ye varan maaş farkları var.

Eğer sen de başöğretmen olup ekstra maaş almak istersen, önce 10 yıl çalışıp uzman öğretmen olmalısın. Böylece 5.000 TL ekstra maaş alacaksın. Sonra bir 10 yıl daha çalış ve artık başöğretmensin.

Peki, bir başöğretmen olarak maaşın ne kadar? 52.803 TL. Bu kadar ekstra, bu kadar çaba, bu kadar hiyerarşide en üst tepeye çıkmış olalım. Aldığımız maaş İstanbul’da tek yaşayan bir insanın kira, yemek, sağlık, ulaşım ve fatura gibi masraflarını ucu ucuna karşılayacaktır.

Falımıza Geri Dönelim

İki yol var önümüzde, biz de özel okullarda çalışmayı seçtik.

El ele yürümemiz gereken, aynı yolda olduğumuz öğretmenlerimizle gene birlikte değiliz. Çünkü kısıtlı istihdam var ve biz çok fazlayız. Bu sefer öğretmen olabilmek için sınava girmesek de bir iş sahibi olabilmek adına sosyal haklarımızdan fedakârlık edip, resmi tatillerimizde dahi çalıştırılıp kötü koşulları görmezden gelmek zorunda kalacağız. Hatta sadece iş sahibi olabilmek adına asgari ücreti almaktan bile kendimize taviz vereceğiz.

Kimlik özelliklerimizden dolayı belki işe dahi alınmayacağız. Ya da kavak ağacı dikelim isteyeceğiz öğrencilerimizle fakat bizden ağacı kesip odununu satmamız istenecek. Hatta belki ağaç olan bir bahçesi dahi olmayacak; 1825 devamsızlık alınmayan, ders işlemeyen ve bunun karşılığında kayıt parası alan hayalet okullardan birinde bulacağız ancak işimizi. 

Üçüncü Yol

İki yol var diyor falımız bize ama büyüklerimiz ne dermiş: Fala inanma, falsız da kalma. Çünkü her daim üçüncü bir yol da var.

Ünlü pedagog Paulo Freire’ye göre özgürleşme, insanların üzerinde yaşadıkları dünyayı dönüştürmek için düşünmesi ve eyleme geçmesidir. (Freire, 2008, s. 56)

Sınır durumlar, insanın özgürleşmesinin önünde bulunan engellerdir ve bu engeller ancak sınır eylemlerle aşılabilmektedir. (Demircan, 2021, s. 32)

Halihazırda öğretmen olan dostlarımızın yanında biz, geleceğin öğretmenleri, hakkımız olan mesleğimize dahi erişemiyoruz. Atanmalarımızdaki kısıtlamalar, sistemi döndürme sorumluluğuna sahip öğretmenlerin temel ekonomik güvencesini dahi sağlamaktan uzaktır. Özel ve sözleşmeli öğretmenlerin iş güvencesi eksiklikleri, öğretmenin özgürleşmesi önünde çok büyük engellerdir.

Bunun yanında öğretmenlerdeki kariyer basamak sistemi, bireysel rekabeti teşvik ederek öğretmenler arasındaki dayanışmayı zedeleyip mesleki dönüşüm potansiyelini tehdit etmektedir.

Ayrıca, ne öğretmenler ile diyaloğa giren ne de sendika eleştirilerini göz önüne alan devlet, öğretmenleri üstten inmeci bir şekilde sadece birer praktisyen olarak görmekte.  Birileri kendi kendine karar veriyor ve herkese bildiriyor. Bu kararlardan etkilenen kişilerin fikrini sormuyor, söylemesini de üstüne engelliyor. Bunu yaparken de öğretmenlerini diyaloğa dahil etmeyerek hem mesleki hem bireysel özgürleşme sürecinin önüne geçmektedir. 

Özgürleşmesi engellenen öğretmenler, kendilerini özgürleştirmek için adım attığında ise ÖMK, adaylarına akademiden çıkarılmaya varacak ağırlıkta disiplin cezaları uygulayabileceğini belirtmiştir. Ki bu, daha başlamadan meslek hayatından aforoz edilmek demektir. Bunun yanında MEB Akademilerinin temel amacı, iktidarın istediği bir öğretmen yaratmaktır. Pratik değerlendirmeler de yapacağını belirten ÖMK, öğretmen adaylarının tepki göstermesini engeller. Bu durumların tamamı, bireylerin üzerlerinde olan baskıyı ve yaşadıkları eşitsizlikleri sorgulaması yerine kabullenip boyun bükmelerini zorlayarak bir “sessizlik kültürü”ne hapseder.

Sınır eylemler ise engelleri kabul etmeyerek, sınır durumları aşmak adına eleştirel bilinçle gerçekleştirilen eylemlerdir. (Demircan, 2021, s. 32)

Tüm bu anlattığımız ÖMK’nın dayanışmayı zedeleyen, diyaloğu dışlayan ve disiplin cezalarıyla baskı kuran yapısı, öğretmenlerin dayanışmasını zayıflatan bir sınır durum yaratır. Sınır eylemlerden oluşan üçüncü yolumuz, ancak öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının kolektif bir şekilde mücadele ederek sınır eylemler gerçekleştirmeleriyle ortaya çıkar.

Üçüncü yol, bir talep değildir. Bir mücadeledir. Kendi haklarının değil, sesi kısık bir toplumun dönüşüm mücadelesidir. 

Peki sen, oynadığın karakterin hayallerini hiçe saydıkça bu mücadeleyi sessizce kaybettiğinin farkında mısın?

Dalga konusuna dönen Eğitim Fakültelerini devletin de değersizleştirip, MEB Akademilerini eğitim fakültesi dışındaki herkese açmasıyla fakültelerin işlevsizleştirilmeye çalışmasının anlamını umursuyor musun? Eğitimin içi nasıl boşaltılıyor; öğrencilerin beyinleri nasıl da yontuluyor, görüyor musun? 

Öğretmenlik Meslek Kanunu, sadece öğretmenlerin, öğretmen adaylarının sorunu değildir. Bu ülkenin durumu ve gidişatından memnun olmayan herkesin sorunudur. Üçüncü yol bir öğretmenin gitmesi gereken yol değil, kimlik, meslek fark etmeksizin hepimizin mücadele etmesi gereken yoldur. Eğitim, toplumun yapı taşı ise onu korumak ve adına mücadele etmek herkesin sorumluluğudur.

İ. E. Durmaz

Görsel: Müfredat, İrfan Önürmen 2018

Kaynakça: Freire, P. (1995). Ezilenlerin Pedagojisi (Çev. D. Hattatoğlu, E. Özbek). İstanbul: Ayrıntı Yayıncılık.
Demircan, M. (2021). Paulo Freire Felsefesi ve Eğitim Anlayışı. Eleştirel Pedagoji Dergisi, 69-70 (Eylül-Aralık).

Yorum bırakın